‘Doğru İslâm’ı anlatmak için…

Çağımız insanı hem zengin, hem de fakir. Maddî anlamda geçen asırdan daha zengin, ama huzura kavuşabilmiş değil. Elbette geçen asrın insanları da huzursuzluk çekmiştir, ama günümüz insanı ‘varlık içinde yokluk çeken’lere benziyor. Para var, ev var, araba var, anında haberleşme var, elleri sıcak sudan soğuk suya sokmak yok; buna rağmen “Oh, şükür!” diyenlerin sayısı da sınırlı…

 

“Para var, pul var” derken; insanların maddî sıkıntı çekmediğini söylüyor değiliz. Elbette çok zor şartlar altında hayatını devam ettirmeye çalışan, borçla yaşayan ve ay başını getirmek için ‘ince hesap’lar yapmak durumunda kalan milyonlar var. Bizim sözümüz, parası ve pulu olduğu halde huzura ve mutluluğa kavuşamayanların da var olduğunu hatırlatmak.
Her vakit olduğu gibi günümüz insanının temel problemi de İslâma tam anlamıyla teslim olmamak, olamamak. Çözüm ve çare başka yerde aranınca sıkıntıları aşmak da mümkün olmuyor. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, İslâmı tebliğ edenlerin hâl ve hareketleridir. İslâm, insanlara ‘doğru bir şekilde’ anlatılabilse kabul görme ihtimali çok daha yüksek olur. Bu yolda çalışanların, günün ihtiyaçlarına uygun imkânlarla mücehhez olması gerekir.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye Diyanet Vakfı 29 Mayıs Üniversitesi (merkezi, İstanbul’da) bünyesinde, bütün dünyadan hocaları olan ve öğrenci alacak, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya hitap edecek “Uluslararası İslâmî İlimler ve Din Bilimleri Fakültesi” açtıklarını belirterek, fakültenin bu yıl öğrenci alacağını bildirmiş. Dünya genelinde farklı ülkelerden öğrenci alan, farklı ülkelerden hocaları olan beş “İslâmî İlimler Merkezi” bulunduğunu belirten Görmez, bunlardan Kahire’deki El-Ezher üniversitesinin 50’lerden beri seviye kaybettiğini, Medine İslâm Üniversitesinin, belli düşünce kalıplarına kendisini hapsettiği için evrensel anlamda âlim yetiştirmede sıkıntılar yaşadığını, İslâmabad’daki merkezin de gelişemediğini söylemiş. (AA, 27 Nisan 2011)
Aslında bu proje, rejimin inhisarından kurtulabilir, daha doğrusu o anlayışa mahkûm ve mecbur olmazsa çok güzel mevyeler verebilir. Çünkü hem Türkiye’nin hem de dünyanın “doğru İslâm”ı öğretecek, onu ortaya koyacak projelere ve ‘örnek kişiler’e ihtiyacı var. Bunun yolu da önce ‘model insan’ları yetiştirebilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez’in tesbitlerini duyunca “Medresetü’z-Zehra” projesini hatırladık. Bilindiği üzere Kur’ân müfessiri Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, asrın başında, merkezi Van’da olan ve başka illerde de şubeleri olabilecak hayatî bir projeden bahsetmiş, buna da “Medresetü’z-Zehra” demişti. Bu üniversitede Türkçe, Arapça ve Kürtçe eğitim verilecek ve sadece Türkiye’den değil, başta Ortadoğu olmak üzere bütün İslâm dünyasından talebeler okuyacaktı. O projenin çok önemli bir ayrıntısı da bu üniversitede sadece “din ilimleri” değil, “müsbet/ fen ilimleri” de okutulacaktı. Böylece “talebe”nin himmeti pervaz edecek, “iki kanatlı kuş” olup uçabilecekti.
Ne yazık ki bu önemli proje, devrin yöneticileri tarafından tam anlamıyla hak ettiği desteği göremedi. Yapılmasına karar verildiyse de I. Dünya Savaşı ve devamında başka maniler çıktı, proje hayat bulamadı. Keşke bu proje “Birinci öncelikli proje” olabilseydi.
Diyanetin projesi inşâallah hayata geçer ve ilerleyen yıllarda bilmânâ “Medresetü’z-Zehra”ya inkılâp eder. Türkiye’nin ve İslâm dünyasının huzur ve mutluluğu bu ve benzeri hayatî projelerdedir, farkına varalım…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*