Bediüzzaman’ın hedefleri eğitim merkezlidir

Yazar İslam Yaşar, “Bediüzzaman’ın asıl hedefi İslam’ı dünyaya yaymaktı. Bir hedefi de Medresetü’z-Zehra’dır. Diğerleri ise Kur’an’ı altmış cilt olarak tefsir etmek, on senede elli talebe yetiştirmektir. Dikkat edilirse hepsi eğitim odaklıdır” dedi.
HABER: HAVVA KONUR

Geçtiğimiz günlerde Yeni Asya Gazetesi Euronur TV’nin organizatörlüğünde, Edebiyatçı Yazar İslâm Yaşar ile “Medresetü’z-Zehra’nın Günümüz Temayülleri” konulu bir program düzenlendi. Cenk Çalık’ın sunduğu program yaklaşık bir saat sürdü. İslâm Yaşar şunları söyledi: “Medresetü’z-Zehra Said Nursî’nin üç Said döneminde de gerçekleştirmek istediği bir hedeftir. Onun asıl hedefi İslâm’ı dünyaya yaymak, alt hedeflerinden bir tanesi de Medresetü’z-Zehra’dır. Diğer hedefleri ise Kur’ân’ı altmış cilt olarak tefsir etmek, on senede elli talebe yetiştirmektir. Dikkat edilirse hepsi eğitim odaklıdır. Medrese modeli, altmış cilt tefsir ve talebe yetiştirmek… Bu elli talebeyi elli olarak düşünmemek gerek elbette. Onlar dünyaya yayılacak ve insanları irşad edecekler.

Akıl, Kalp Ve Vicdan Eğitimi

Medresetü’z-Zehra’nın özelliklerinden bahseden Yaşar şöyle devam etti, “Medresetü’z-Zehra’nın olması gereken özelliklerinden birisi, İslâm âleminin içinde meydana gelen bazı aksaklıkları ortadan kaldırmasıdır. İslâmiyet’te birikmiş bir İsrailiyât ve hikâyât var, Medresetü’z-Zehra ile bunlar ortadan kaldırılacak. Bir diğer vazifesi ise tekkelerin, medreselerin var olan eğitim sisteminin zaman içinde bozulmuş yanları var ve Said Nursî, Medresetü’z-Zehra ile bazı özelliklerini kaybetmiş medreselerin, tekkelerin birinci derecede ıslahını, ikinci derecede onların tevhidini hedefler. Çünkü Medresetü’z-Zehra İttihad-ı İslâm’ın zeminini de teşkil edebilecek bir yapıdadır. Bu hedefler bir ütopya ve hayal değil, müşahhas, gerçekleşebilecek hedeflerdir. İttihad-ı İslâm da Said Nursî’nin vazifelerinden biridir. Bunu da Risale-i Nur’a ‘beşinci halife’ sıfatı verdiğinden anlayabiliriz.

Medresetü’z-Zehra’nın Nur Şakirtleri

Said Nursî bilhassa üçüncü Said döneminde yazdığı bazı mektuplarında talebelerine “Aziz, sıddık kardeşlerim ve Medresetü’z-Zehra’nın Nur şakirtleri!” şeklinde hitap etmiştir. Demek ki Said Nursî aslında Medresetü’z-Zehra’yı fiilen gerçekleştirmiştir. Dünyanın neresi olursa olsun, Risale-i Nurlar’ın okunduğu, yazıldığı, yaşandığı her yer, Medresetü’z-Zehra’nın bir amfisi, salonu manasındadır. Bunun yanında Risale-i Nur şakirtlerinin şahsî hayatına bakıldığında, medrese eğitiminin yanında Cevşen ve sair evradlarla kalp eğitimleri de bu medresenin bünyesinde devam ediyor. Zaten Üstad talebelerine, erkânlarına bu vazifeyi veriyor. Buradaki ‘erkânlar’ manasına bir parantez açmak gerekir. Üstad bazı isimleri sayarak onları varis tayin ediyor. Ancak sadece onların erkân olduğunu ve hizmeti sadece onların devam ettireceğini düşünmüş olsaydı, bu, kıyamete kadar devam edecek bir hizmet anlayışına aykırı olurdu. Bunun sebebi o günün şartlarında hizmetin devamını onlardan beklediği olmalıdır. Varisler tayin etmesinin manası, onların kıyamete kadar varis olduğu manasında değil, gelecek nesillere örnek göstermek içindir. Yani yeni geleceklerin erkân ve varis olabilmeleri için onlara benzemeye çalışması gerektiği manasındadır. Nur Talebeleri bu tabirleri şahıslara mal etmemeli, o şahısları örnek alarak yeni kişiliklerini ve kimliklerini bulmalıdırlar.

Kıyamete Kadar Devam Eder

Risale-i Nur’un şahs-ı mane- visi kendini yenileyerek ve meşverete dayalı sistemiyle kıyamete kadar devam edeceğini ifade eden Yaşar, “Şahs-ı manevî içerisinde farklı mizaçlardaki her fert Medresetü’z-Zehra’nın bir bölümünde kendi mizacına uygun eğitimi alarak tekâmül edebilecek ve insan-ı kâmil hükmünde olan şahs-ı manevinin bir uzvu olacaktır. Birliğimizi, beraberliğimizi, tesanüdümüzü sağladığımızda hedefler gerçekleşecek ve inşallah İslâmiyet dünyaya hâkim kılınacaktır” dedi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*