Duâ tevhidle ilgilidir

Duânın kelime anlamına tekrar göz atarsak: Talep etmek, istemek, sığınmak, çağırmak, medet beklemek, müracaat etmek…

Duâ, tevhidle ilgilidir demek, maddî-manevî bütün ihtiyaçlarımızı Kadıyü’l-Hâcât (bütün ihtiyaçları karşılayan) Allah’tan isteriz, istemeliyiz, demektir. Zira her şey O’nun emriyle, O’nun gücüyle olur. O’nun izni olmaksızın bir zerre bile oluşamaz, kıpırdayamaz.

Tevhid’in esasına göz atarsak: Tevhid, yalnızca “Allah’a inanıyorum, Onu biliyorum, tanıyorum!” demek değildir. Allah’ı bütün isim ve sıfatlarıyla bilmektir, tanımaktır. Hakikî tevhid, “iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah” ile mümkündür.

Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmek demek olan tevhid, O’nu bütün isim ve sıfatlarıyla tanıyıp, yalnız O’na ibadet edip, yalnız O’ndan yardım dilerken; her şeyi O’nun yarattığını, idare ettiğini ve her an, her şeyle ilgilendiğini bilmektir. Ve Allah’ın varlığını, birliğini, sonsuz isim ve sıfatlar sahibi olduğunu; eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve inanmaktır.

Bu bilgi ve imanın en özlü ifadesi, kelime-i tevhid olan “Lâ İlâhe İllallah”tır. Anlamı, “Allah’tan başka ilah yoktur” şeklindedir. Bunun gereklerinin şuuruna vararak, bilerek ve kabul ederek söyleyen mü’min, muvahhid adını alır.

İşte duâ ile kul, aczini, fakrını, sayısız ihtiyaçlarını ve mahlûk olmanın esaslı bir sırrını, bir hakikatini taşır.

Evet, aczimiz, fakrımız ve ihtiyaçlarımız sınırsız. Rahman, Rahim, Gani, Kerim, Muhsin, Rezzak, Hadi, Vehhab, Tevvab gibi sonsuz isim ve sıfatlar sahibi olan yalnız O’dur. Öyle ise, her şeyi O’ndan istenmeliyiz. Demek duâ, direkt tevhidle ilgilidir.

Duânın en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: “Duâ eden adam anlar ki: Birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 288.) Yani duâ, sadece “arzularımızı O’ndan istemek”le sınırlı olamaz. Duâmızla ilân ederiz ki, her şeyi yapan, yaratan ve her an her şeyle ilgilenen O’dur. Ve böylece duâmızla tevhid-i hakikiye doğru yol alırız.

“Kullarım sana Beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana duâ ettiği vakit duâ edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim dâvetime uysunlar ve Bana iman etsinler ki doğru yolu bulmuş olsunlar.” (Bakara Sûresi: 186.)

Duâ, büyük bir kulluktur. Her şeyin sahibi, maliki, idârecisi, Rabbi, sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak, istemek, O’na dayanmak, O’ndan özür ve af dilemek, O’nu vekil tâyin etmek demektir.

Bu da tevhid-i hakikîyi, iman-ı tahkikiyi gerektirir.

Demek duâ, tevhidle ilgilidir…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*