Farsça bir kelime olan günah, sözlükte, “suç”; dinî bir kavram olarak da “İlâhî emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranış” manasına gelmektedir.
Günaha sevk eden sebepler; insanın yapısında bulunan zaaflar ve arzular ile dışarıdan nüfuz eden cazibedar, etkileyici, sürükleyici faktörler.
İslâm’a göre insan yapısında bulunan kötülüklerin kaynağı ve daima kötülüğü emreden nefis, kişiyi günaha sevk etmek için sürekli fısıltılar hâlinde telkinde bulunur.
“İnsanın en büyük düşmanı nefsine, (heva ve hevesine) uymasıdır.”1
Günaha sürükleyen dış etkenler için dünya hayatının çekiciliği kötü örneklerin olabildiğince çok olmasının yanında, insanın üstünlüğünü engellemeye çalışan şeytanın tahrikleri de önemli bir yer tutar.
Günahlar mahiyetleri bakımından büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Tövbe etmeden affedilmeyen yegâne günah küfür, nifak ve şirk olup cezası ebedî olarak cehennemde kalmaktır.
Ayet-i kerimede, Rabbimiz; “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz”2 buyurmaktadır.
İnsanlar, melekler gibi yaratılışları icabı günahtan korunmuş değildir. Her insanın günah girme ve suç işleme kabiliyetleri de vardır, faziletleri de. Faziletleri, nefsânî arzularına karşı verdikleri mücadeleden gelmektedir.
Kul elinden geleni yapınca Mevlâ’mız da, ufak tefek kusurları örtecek, kulunun yüzene vurmayacaktır inşaallah.
Günahlarda ısrar etmek, Samed aynası olarak yaratılan ve iman mahalli olan kalbi karartır. Günah kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar katılaştırır. Her bir günahın içinde küfre giden bir yol var. Nedamet duyulup, günah, tövbe ile hemen yok edilmezse, sahibini kötülüğe sürükler ve kalbini, Allah’ın itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir.3
Hiçbir fenalığı ve neticesi olan günahı hafife almamak, küçük görmemek; ondan, en muzır haşerattan kaçar gibi kaçmak gerekir.
Malûmdur ki her nimet, bir külfetin karşılığıdır. Cenneti ve Cemâlullah’ı arzu eden kimse, nefsine hoş gelen günahlara girmemek için bazı külfetlere, zorluklara katlanmak ve bundan Allah’a sığınmak zorundadır.
Diğer taraftan günah, düşünceden pratiğe, yani uygulamaya geçmediği sürece günah işlemiş olmadığı ve cezaya maruz kalınmayacağı ifade edilmektedir.
Bununla ilgili olarak, Peygamber Efendimiz (asm); “Allah Teâlâ ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları müddetçe affetti”4 buyurmuştur.
Efendimiz (asm), büyük günah işlemiş Müslümanlara da ahirette şefaat edeceğini, “Şefaatim ümmetimin büyük günah sahiplerinedir”5 hadis-i şerifiyle ifade etmiş ve ezkaza büyük günah işlemiş olan ümmetine de bir ümit meşalesi yakmıştır.
Bu da işin sevindiren yönü!
Rabbimiz, mümin kullarının nefislerini ıslah; günahlarını mağfiret eylesin.
Ali Rıza Aydın
Dipnotlar:
1 -El Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ, 1:160.
2 -Nisa Suresi, 31.
3- Said Nursî, Lem’alar, 15.
4- Buhârî, 7: 59.
5- Tirmizî, Kıyamet, 11.
Benzer konuda makaleler:
- Büyük günah işleyen bağışlanır mı?
- Tesirli bir duâ metni: Evrâd-ı Kudsiye
- Küçük günahlar daha mı tehlikeli?
- Günahlar nasıl yanar?
- Kişinin Rabbiyle tekrar münasebete geçmesi hâli: Tövbe
- Rahmet gazaba hâkimdir
- Cüz’i iradenin veriliş sırrı ve hikmeti – 2
- Nimet İsyana Değil, Şükre Vesile Olmalı
- Ahireti düşünen hastanın tedavi metodu nasıl olmalı?
- Temizliğin böylesi
İlk yorum yapan olun