Evet, yaratılışımızın en önemli amacı Allah’ı bilmektir. İnsanoğlunun ulaşabileceği en yüksek mertebe, Rabbimizi güzel isimleriyle tanımaktır.
Bütün insanlar gibi bizlerin de sınırsız ihtiyaçları, bitmek tükenmek bilmeyen sorunları var. Denizin ortasında bile bu problemler karşımıza çıkıyor. Seller fırtınalar çiftçiyi etkileyip büyük zararlara sokarken, denizlerde emek veren nice denizciler fırtınalardan ve ekonomik çalkantılardan perişan vaziyetlere düşebiliyor.
Global kriz dünyanın altını üstüne getirirken gemiciler de geç yatan veya düşürülen maaşları yüzünden sıkıntı çekiyor. İster istemez yönetici olarak onların bu sıkıntılarını azaltmaya ve moral vermeye çalışıyorum.
Geminin düzeni ve huzurunun bozulmaması için bazı kolaylık ve düzenlemeler yapıyor ve bu sayede insanların sıkıntılarının bir parça azaltılmasına çalışırken ister istemez kendi sorunlarım ile de baş başa kalabiliyorum. Zira ben her ne kadar gemi kaptanı ve yöneticisi olsam da mevcut problemlerden en fazla etkilenenlerden birisi olarak çalışmak zorunda kalıyorum.
Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, benim elimde Bediüzzaman’ın şaheser bir Kur’ân tefsiri olan Nur Külliyatı var. İşlerden ve sorunlardan bunaldıkça bu eserlere müracaat edip ferahlık ve sürur buluyorum. Aksi takdirde işimiz gayet fena olacaktı.
Sıkıntılı zamanlarımda güverte üzerinde ezbere bildiğim sûrelerden okur, denizin insana huzur veren sesi ile paylaşırım. Her namazdan sonra okumaya çalıştığım Cevşen duâsı da en önemli rahatlama araçlarımdan bir tanesidir. Fakat en büyük teselliyi Bediüzzaman’ın eserlerinde buluyorum. Özellikle Mektubat adlı eserindeki 20. Mektub en çok müracaat ettiğim kaynaklardandır.
Bu eserleri okurken içine düştüğüm karanlıklar aydınlanır, gemimiz bir yük gemisi değil seyir ve tenezzüh için yola çıkmış olan yolcu gemilerine döner. Zira bu eserlerde ruhumuza öyle bir ferahlık açılır ki, Kur’ân’ın verdiği mesajları idrak etme imkânı buluruz.
Allah’a iman eden bir insan, hiçbir düşmandan ve musîbetten korkmaz. Hiçbir kimsenin minnetini çekmez ve ona dilencilik edip yalvarmaz. Zira her şeyin anahtarı elinde olan Allah, kâinatın dizginini elinde tutmaktadır. O’nun “Ol!” demesi ile her zorluk ve müşkülat hallolur.
O’nun huzuruna çıkmak için aracılara müracaat etmeye gerek yoktur. Basit bir evrakı imzalatmak için kaç tane memura danışıp iş gördürdüğümüz halde Rabbimize el açıp dua etmeye hiçbir mani yoktur. Ne zaman ve nerede olursa olsun ona yalvarıp ihtiyaçlarımız için dua edebiliriz.
Bazen duâlarımızın yerine gelmediğini zannederiz. Hâlbuki bu çok büyük bir yanılgıdır. Zira kâinatın bütün hazineleri yanında olan ve bize verdiği birkaç nimetten dolayı mülkünden hiçbir şeyi eksilmeyen Allah, bizim bilemediğimiz nice maslahatlardan dolayı bu nimetleri ertelemektedir. Belki ahiret yurduna saklar. Orada sonsuz bir âlemde çok daha güzel bir şekilde verir. Biz sabırsızlık ederek “Niçin dualarım kabul olmuyor?” deyip Rabbimize naz yapmamalı, O’nun rahmetini ittiham etmemeliyiz. Bize düşen naz değil niyazdır.
Şu dünya işlerinin çoğu, insanın kirli eli karıştığı için doğru gitmez. Daima perişan ve sıkıntılı olur. Islâh etmek, düzeltmek için çaba sarf ettiğimiz birçok iş yarım kalır, sonuca ulaşmaz. Böyle durumlarda elem çekmeye gerek yoktur. Çünkü biz bu dünyayı kendimize ait zannediyoruz. Hâlbuki mülk tamamen Allah’ındır. O Hâkim’dir, her işi hikmeti ile çevirir ve yapar. O, hem Rahîm’dir, hem de pek merhametlidir. Bizler dehşete düşüp sıkıntı çektiğimiz zaman:
“Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
demeli, çare bulamayacağımız sorunlara bulaşmak yerine pencerelerinden bakıp içlerine girmemeliyiz.
Evet, bizlerin bu dünyada sadece bir “serdümen” gibi bir görevi var. Hani biz kaptanların dümen dolabını kullanan ve “Sancağa veya iskeleye dön” dediğimiz, gemici var ya aynen onun gibi sadece verilen emirleri yapmalıyız. Eğer “Yahu kaptan niçin sancağa döndü, iskeleye dönmeliydi” deyip dümeni o yöne basarsa, gemi karaya oturur, Allah muhafaza etsin, cana ve mala zarar gelebilir. Aynen bunun gibi Cenâb-ı Allah’ın Kerim ve Rahim olduğunu düşünerek yani onun keremi, ikramı ve bereketinin bol olduğuna iman ederek itimat etmeliyiz.
Gemi sahipleri yapılan işlerden dolayı çalışanlarına sadece bir ücret tahakkuk ettirir, daha başka hiçbir şey vermezler. Hâlbuki Rabbimizin ikramı ve hediyesi öyle büyüktür ki, yaptığımız bütün işlerden hâsıl olan fayda ve ücreti tamamen iyilik defterimize yazar. Sen sadece kaptanlık yaptın veya serdümenlik yaptın diyerek üç kuruş vermez, geminin kazandığı bütün menfaatten oluşan ücreti, bütün çalışanların hepsine ayrı ayrı ve tamamını verir. Zira Rabbimiz, cömertlerin en büyüğüdür. Bizler için verdiği servet, onun mülkünden hiçbir şeyi eksiltmez.
İşte, yukarıda bahsettiğim gibi Kur’ân tefsirlerini okuyarak rahat ve huzur buluyorum. İsteyenler için numune olarak sadece birkaç tanesini ifade etmeye çalıştım. Eğer “Kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum” diye bir probleminiz varsa en iyi doktor ve ilâcı burada bulabilirsiniz, vesselâm…
Benzer konuda makaleler:
- Sevdiğimin pazarı Nur
- Esmâ-i Hüsna diliyle duâ
- İbadet, insanın dayanak noktasıdır
- Allah yâr ise, her şey yârdır
- Allah yâr ise, her şey yârdır
- Bugün, kadınlar günü olmasın!
- Uhuvveti zedeleyen olumsuz hasletler
- Müşfik Kenter de öldü…
- Arefe günü yarındır!
- İçtimaî, siyasî meselelerde de müceddide müracaat
İlk yorum yapan olun