Halî ve vicdanî iman

Kader Risalesi’nin başında geçen bir cümlede dört iman çeşidi belirtilmiş. Bunlar; hâlî, vicdanî, ilmi ve nazarî iman. Bu yazımızda bunlardan ikisi üzerinde durmak istiyorum.

Cümle şudur; “Kader ve cüz-i ihtiyarî İslâmiyet’in ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. 1

Halî, davranış ve hareketle ilgili demektir. Vicdanî iman ise insanın vicdanına danışarak sonra imanın gerektirdiği davranışları yapmaktır. İnsan vicdanî iman itibariyle “gayrin elemiyle müteellim olduğundan hadsiz bir eleme giriftar” 2 olabilir.

İnsanın hayatı imana, inancına ve insanlarla ilişkilerine bağlıdır. Kişi imanının gereği Allah’a karşı kulluk görevlerini yaparken ilişkide bulunduğu insanlarla olan davranışlarında hassasiyet göstermesi gerekiyor. Bunun en önemli hususlarından biri, diğer insanlara gereken hürmet ve saygılı davranma gelir.

Halî imanın gösterdiği yol, Kur’ân’ın da belirttiği sırat-ı müstakimdir. Bu yolda nefsin isteklerine değil dinin emrettiklerine uymak gerekmektedir.

İnsan yine halî iman dolayısıyla varlıklara mana-yı harfî ile (yani Yaratıcısı hesabına) bakar öyle görür.

Halî imanın yansımaları, sonuçları namaz, oruç ve hac ile kendini gösterir. Vicdanî imanın en önemli yansıması ise zekât emrinde ve uygulamasında tezahür eder.

Hem halî, hem de vicdanî imanın ilk merhalesi elbette Allah’a iman ile O’nun yardımını dilemekle olur. Halî iman dolayısıyla mü’min, ”ebediyete, Cennete lâyık bir cevhere kalbolur (değişir).” 3 Ve her an ve halinde, “Doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu gösterir.”

İnsan halî ve vicdanî imana sahip olması dolayısıyla diğer insanlara muhabbetle uhuvvete mecbur olur. Bunun sonucunda “hayat-ı içtimaiyenin kemaline ilk ve en birinci basamakları, uhuvvet ve muhabbettir.” 4 denilmiştir.

Vicdanî imanı başka bir tecellisi de insanlara suizanla davranmamak, her halükârda hüsnüzandan ayrılmamaktır. Aksi halde gerçekte “suizan, maddî ve manevî içtimaiyatı (sosyal hayatı) zedeler.” 5 Vicdanî imanın gereği “mü’min’in ruhunda adavet, kin ve vahşet yoktur” 6

Vicdanî ve halî iman “bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati (şefkat kanadı) altında yaşayan kardeş gibi kardeş addediyor (sayıyor).” 7

Peki, yukarıda aldığınız cümleye baktığımızda, kader ve cüz-i ihtiyarî hangi iman kısmına, çeşidinde sayılabilir, acaba?

Konunun devamındaki şu cümleye baktığımızda sanki biraz açıklığa kavuşuyor gibi: “Evet, kader, cüz-i ihtiyarî, iman ve İslâmiyet’in nihayet meratibinde; kader, nefsi gururdan; ve cüz-i ihtiyarî, adem-i mesuliyetten kurtarmak içindir ki, mesail-i imaniyeye girmişler.“

Kader, nefsi gururdan korumak için, cüz-i ihtiyarî ise kişiyi yaptıklarından sorumlu olmakla mesul ediyor.

Anlaşılacağı üzere, kader ve cüz-i ihtiyarî hem halî, hem de vicdanî bir iman gerektiriyor. Gerçi Üstad, ‘kader ilim nevindendir’ diyor, fakat hayat ve sosyal açıdan bakıldığında halî ve vicdanî imanın gerektiği akla uygun geliyor.

Dipnotlar:
1- 26. Söz. Sözler. 751.
2- Lem’alar. 116.
3- M. Nuriye. 111.
4- İ. İcaz. 84.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*