Kâinatta hiçbir şey sahipsiz değil, hiçbir hadise sebepsiz ve başıboş değil.
Hikmetler ve sırlar âlemindeyiz. Herşey İlâhî bir kudret ve gücün, bilgisi, iradesi, kontrolü ve emri altında cereyan ediyor. Başa gelen nice hadiseler vardır ki akıl açısından olumsuz, nahoş, kötü görünür. Ama işin hikmet ve kader noktasında her şey ya bizzat veya neticeleri itibariyle güzeldir ve hoştur.
Kâinatta intizamsızlık, başıboşluk yoktur. Kimsesizlik yoktur. Boşluk ve abesiyet yoktur. Ama biz aciz insanların cehaleti, peşin hükümlülüğü, basiretsizliği ve bilgisizliği hat safhadadır.
Fert olsun, toplum olsun insanoğlunun başına gelen; gerek iyi, gerekse de kötü olarak değerlendirilen birçok hadise fıtratın ve yaratılışın mesaj ve simgelerini taşır. O mesajları okuyabilecek basiret, akıl ve vicdanlara ne mutlu!
İnsanoğlu kâinatta meydana gelen bütün olayları ya İlâhî açıdan yorumlayıp değerlendirecektir. Bu konudaki canlı rehberler peygamberlerdir. Yazılı belgeler de başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere İlâhî Kitaplar ve suhuflardır. Ya da materyalist bir görüş ve dışa bakan sebepler açısından değerlendirecek ve yorumlayacaktır. Bu konudaki rehber de haliyle; akıl ve felsefe olacaktır.
Birinci yolda her zaman isabet vardır. İkinci yolda çoğu zaman cerbeze ve kargaşa vardır. Olayları tahlil ve yorumlamada kıstas alınan ölçü ve rehber çok önemlidir.
Bu açıklamalar ışığında tarihteki ibretli bir olaya bakalım.
Vaktiyle tarikat yoluna mensup olmaya karar veren bir derviş adayı nefisle mücahede yolunda ilk adımı atmak için ilk durak yeri olarak bir berberi seçer. Her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. İç dünyasını da dış görünüşünü de tanzim etmeye karar verir.
Saç, sakal, bıyık, kaş… ne varsa hepsinden vazgeçecek, nefsi bir terbiye ve disipline girecektir. Berber dükkânına girer ve berbere;
“Vur usturayı berber efendi!”, der.
Berber hemen işe girişir ve dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş de aynada yeni baş tıraşı şeklini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Sıra öbür tarafa gelmiştir. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız, bıçkın bir kabadayı berber dükkânına girer. Koltukta oturan derviş adayına yaklaşır. Kazınmış başın o kısmına okkalı bir tokat atar! Arkasından da;
“Kalk bakalım “kabak!”, kalk da tıraşımızı olalım!” diyerek adamın hakkını zorla gasbeder.
Dervişlik bu… “Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek.” Derviş adayı ses çıkarmadan usulca yerinden kalkar. Yerini kabadayıya verir. Berber mahcuptur, fakat korkmuştur. Kaba kuvvet karşısında ne yapabilir ki!
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli derviş adayını; aşağılamaya, alay etmeye, hakaret ve tezyif etmeye devam eder. Her cümlesinin sonunda da öyle değil mi? “Kabak!” diyerek zavallı masum ve mağdurun tasdikini almaya zorlar. Derviş adayımız çarnaçar, gasp edilmiş sırasının acilen kendine gelmesini bekler.
Nihayet, kabadayının tıraşı biter, dükkândan çıkar. Caddede yürümeye başlar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla kabadayının üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir tam karnına saplanır! Kabadayı oraya yığılır, kalır ve sonunda da , ölür! Görenler başına toplanır, çığlıklar kopar. Berber yaşanan bu manzara karşısında çok şaşkın ve hayretler içerisindedir. Bir derviş adayına bakar, bir caddede ölmüş olan kabadayıya bakar! Manzara karşısında tam bir şoktadır! Dayanamaz ve gayriihtiyarî taze derviş adayına sorar:
“Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?”
Derviş de şaşkın ve mahzundur. Ciddî bir düşünceye dalmıştır. Bu müessif olayı çözmeye çalışmaktadır. Berberin sorusuna bu şaşkınlıkla şöyle cevap verir:
“Vallahi ona gücenmemiştim! Hakkımı da helâl etmiştim! Gel gör ki “kabağın” bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!”
Hayat yolculuğunda “ kabağın sahibini” gücendirmeyecek bir hizmet ve faaliyet çizgisinde son nefese kadar devam etmek dilek ve temennisiyle.
Benzer konuda makaleler:
- Kâinat boş değil, her işin bir sahibi var
- Kim Cumhurbaşkanı olmalı?
- BAŞÖRTÜSÜ aksesuar değil
- Gerçek imân ve tevekkülün kazandırdığı perspektif
- Bayramı bayram bilerek yaşayabilmek
- Obama’dan demokrasi dersi
- Demokratların toplanma vakti gelmedi mi?
- Hayattaki vazgeçilmez sır: İhlâs
- Önümüzdeki seçim sürprizlere gebe
- İkinci Nesrin Ünal hadisesi mi?
İlk yorum yapan olun