İdam, seçim ve ilk koalisyon

GÜNÜN TARİHİ 20 Kasım 1961

İsrail zalimini aratmayan bizdeki darbeciler, milletin hür iradesiyle iktidara gelen Demokrat Parti hükûmetini devirmekle kalmadı, partinin ileri gelen yüzlerce mensubunu “Yassıada Cehennemi”ne sevk ederek toplu işkencelerden geçirdi. 27 Darbesinin (1960) üçüncü günü Harp Okulu penceresinden aşağı atarak katlettikleri İçişleri Bakanı Namık Gedik’ten sonra, 1961 yılı Eylül’ünde 3 devlet adamını daha dârağacına göndererek zalimlikte sınır tanımaz olduklarını bir kez daha ortaya koydular.

Zulüm konseyi, idamlardan hemen sonra genel seçim kararı aldılar. Seçime girecek olan parti üst düzey kadrolarına açıkça “İdamlardan ve Demokrat Parti’den söz etmeyeceksiniz” tehdidinde bulundular.

Bununla da yetinmeyen o gaddar zalimler, son bir alçaklık olarak, zorla kapatılan Demokrat Parti misyonunu sürdürecek olan Adalet Partisinin oylarını sırf bölmek için iki partiye daha seçime katılma iznini verdiler: Yeni Türkiye Parti ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi.

İsmet Paşaya yarayan bu bölünmüşlük karşısında seçim tablosu oy yüzdesi itibariyle şu şekilde sonuçlandı: CHP 36; AP 34; CKMP 14; YTP  13.

*

Bu tabloya göre, hiçbir parti tek başına hükümet kuramıyordu. Ayrıca, yeni Cumhurbaşkanının da yeni teşkil edilecek olan Meclis tarafından seçilmesi söz konusu idi.

İşte tam da bu safhada Cumhurbaşkanı adaylığı için iki isim öne çıktı: Cunta başına monte edilen Org. Cemal Gürsel ve AP Samsun Senatörü Ali Fuat Başgil. Şayet, Meclis’teki seçimler hür ve serbest bir ortamda yapılacak olursa, Başgil’in kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bunu fark eden darbeci artığı militaristler, derhal atağa geçtiler ve siyasîleri silâh zoruyla baskı altına aldılar.

Genel seçimlere işte böylesine haşin ve tehditkâr bir atmosfer içinde girildi.

*

Seçimden iki gün sonra (17 Ekim 1961) ise, Adalet Partisinin ileri gelen yöneticilerini tehdit eden Sıkıyönetim Komutanlığı bildirisinden sonra, General Faruk Güventürk de, AP Ankara İl Başkanı Muhittin Güven’i şu sözlerle tehdit etti: “Ali Fuat Başgil’i 30 bin kişi ile karşılayacağınızı duydum. Havaalanına bir tabur gönderiyorum. 3 kişiden fazla karşılama heyeti bulunursa, ateş açtırırım; Haberiniz olsun!”

*

Bu gelişmelerle eş-zamanlı olarak, o olağanüstü dönemin darbe alkışçısı durumunda olan gazeteler, Başgil’in adaylıktan çekilmesi için bir iftira ve karalama kampanyası başlattı. Başgil’in “sağcı, mürteci ve Atatürk düşmanı” olduğu şeklinde tahrik ve hakaret yüklü yayınlar yapıldı.

Aynı etki altında kalarak 21 Ekim günü İstanbul Harp Akademileri’nde toplanan cuntacı generaller, hazırlanan şu protokol metnine imza koydular: “Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı seçilmemesi halinde, ordu ülke idaresine yeniden el koyacaktır.”

Sonunda iş, Prof. Başgil’i silâhlı tehdit yoluyla adaylıktan vazgeçirme noktasına kadar gelip dayandı. Genel seçimler sonrası 25 Ekim’de Meclis’in açılışını yapan Org. Gürsel, ertesi gün Meclis’teki 607 oyun 434’ünü alarak Cumhurbaşkanlığına seçildi.

İşte, böylesine baskı ve dayatmanın had safhada olduğu bir ortamda 20 Kasım 1961’de kurdurulan CHP-AP koalisyon hükûmeti, 4’ü red, 78’i çekimser oya mukabil, 269 oyla güvenoyu aldı. Cumhuriyet tarihinin bu ilk koalisyon denemesi, bir nevi “Zoraki nikâh” şekilde gerçekleştirilmiş oldu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*