Üstad Bediüzzaman; siyasetçilerin, bir kısım sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, selef-i salihînden başka, ekserce tam muttaki dindar olamayacağını ve tam ve hakiki dindar olanların siyasetçi olmayacağını beyan ediyor.
Üstad’ın bu tespit ve teşhislerini dikkate almayan ve parti gözlüğü ile şahısları değerlendiren malum çevreler, taraftar oldukları partinin liderinin tam mükemmel bir dindar olduğunu, bu nedenle ona ve partisine desteklerde bulunduklarını her fırsatta açıkça ifade ediyorlar.
Hemen hatırlatalım ki, o parti âşıklarının yaptıkları gibi hiç kimsenin dindar olup olmadığını sorgulayacak değiliz; böyle bir vazifemiz de zaten yok.
Yalnız, kendileri gibi düşünmeyen hemen herkesi düşman görmekte hiçbir beis görmeyen malum çevrelere karşı Bediüzzaman’ın nazarlara verdiği tespitler ışığında biz de konu ile alakalı fikirlerimizi ifade etmeye çalışıyoruz.
Konu ile alakalı olarak Üstad Bediüzzaman, “(…) güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, Selef-i Sâlihînden başka, siyasetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyasetçi olmazlar“ der. (Emirdağ Lahikası, 30. mektup, s. 86)
Haklı tespitler böyle iken, bu tespitlere itimat etmeyip, parti tarafgirlikleriyle liderlerini hatasız ve kusursuz gören parti meftunları var.
Onlar, adaleti bir kenara koyarak, hakları ve hukukları açıkça çiğnemek suretiyle binlerce masumun mağduriyetlerine sebep olan uygulamaları da görmezden gelebiliyor.
“Dindardır” diye, dindarların dualarıyla ve yardımlarıyla başa gelen bu iktidarın, kendi taraftarlarına devletin mevkilerini dağıtırken; diğer taraftan kendisine muhalif gördüğü hemen herkese üvey evlat muamelesi yapmayı alışkanlık haline getirmesi adaletsizlik değil mi?
Kendilerine itirazda bulunan hemen herkesi bir çırpıda darbeci, terörist, vatan haini olarak damgalamayı âdet haline getiren siyasilerin bu tavırlarını dahi bir nevi kahramanlık, hatta bir çeşit dindarlık görebilirler bazı müfrit parti taraftarları.
Dindar kimlikli bir iktidarın, yukarıda nazarlara vermeye çalıştığımız, adaleti, hakları ve hukukları hiçe sayan tavırlarına malum çevreler; sessiz kalmanın ötesinde alkış tutarak destek oluyorlar.
Peki dindar olarak bilinen bu iktidar döneminde toplumdaki ahlaki aşınmaya, ar damarlarını çatlatan müstehcenliklere, ilkokul çağındaki çocuklara kadar sirayet kötü alışkanlıklarına, artarak devam eden aile kavgalarına ve boşanmalara, önü alınmayan yolsuzluklara ne diyorlar, bunları nasıl değerlendiriyorlar acaba?
Görülüyor ki; onların zannettikleri gibi yukarıdakilerin tam dindarlıklarını kabul edilse bile, toplumun bu hiç de iç açıcı olmayan gidişatına çare olamıyor, derde deva olmuyor.
Benzer konuda makaleler:
- Nur Talebeleri ve siyaset mesleği
- Siyasette sevap ve günah
- Hadimler böyle yaparsa
- Demokrat misyon ve Adnan Menderes
- Mehdi ve Hilafet meselesi
- Tepeden inme şeklinde dindarlık olmaz
- Bediüzzaman’a yabancı olan dindar siyasiler
- Başlardaki başlar dindar olmakla dindarlık artmaz
- Risale-i Nur’u okumuşlar mı acaba?
- Bu nasıl talebelik?
İlk yorum yapan olun