İnsanın fıtratı medenîdir

Medeniyet kelimesi, şehirleşme, sosyalleşme, insanî değerlere sahip olma, başkalarının hak ve hukukuna saygı gösterme, yardımlaşma, dayanışma, barış, kardeşlik, huzur ve güven içinde bir arada yaşama gibi kavramları ifade eder.

Medenî toplum ise, medenî insanlardan meydana gelen, ilimde, teknikte, sanatta, kültürde ileri giden, kalkınmış ve belli bir rafah seviyesini yakalamış toplumlar demektir. Medeniyet sadece maddî sahada ileri gitmek, yüksek teknolojiye sahip olmak, zenginleşmek, yüksek refah seviyesine çıkmış olmak demek değildir. Hakikî medeniyet, insan fıtratına uygun bir hayat seviyesine çıkmak demektir. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Her şeyin en güzelini arama ve hayatına aksettirme meylindedir.

Bugün medenî ülkeler deyince, sanayide, teknikte, sosyal ve ekonomik alanda ileri gitmiş, zengin ülkeler akla gelmektedir. Bunların da Avrupa, Amerika ve Japonya’da toplandıklarını görüyoruz. Hepsine birden “Batılı Ülkeler” diyoruz. 19. yy’dan itibaren, sanayi devriminin getirdiği yenilikler ve teknolojik gelişmeler, Batı ülkelerinin kalkınmasını ve ilerlemesini sağlamış, böylece medeniyetin de buralarda geliştiği kabul edilmiştir. Onun için Türkiye Cumhuriyeti de kurulduktan sonra yönünü Batı’ya çevirmiştir.

Batı ülkelerinin başkalarına verdikleri zararlar ve yaşattıkları acılar göz önüne alındığında, Batı medeniyetinin hiç de medenî kıstaslara uymadığı görülmektedir. Dünyada yaşanan en kanlı savaşlar, çekilen en büyük acılar, işlenen en vahşî cinayetler, medenî kabul edilen milletler tarafından gerçekleştirilmiştir. İki defa tekrarlanan dünya savaşı, bu savaşlarda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi, daha sonra ortaya çıkan soğuk savaşlar ve bu gün de yaşanmakta olan sıcak ve kanlı savaşlar, hep medeniyet adına işlenen cinayetlerden ibarettir. İlâhî nizamı dikkate almayan bir medeniyet anlayışının, insanlığa huzur ve mutluluk vermediği, yaşanan tarihî gerçeklerle ortaya çıkmıştır.

Batı medeniyeti belki insanlığa bir miktar refah seviyesi sağlamıştır ama, huzur seviyesini de oldukça aşağılara düşürmüştür. Zira beşerî sistemler ne kadar mükemmel olursa olsun, İlâhî nizamlara uygun olarak düzenlenmezse, beşere huzur ve emniyet sağlamıyor. Bediüzzaman Hazretleri, Batı Medeniyeti’nin gaddar yüzünü şu şekilde ortaya çıkarmaktadır: “Medeniyet-i hâzıra-i Garbiye (Şimdiki Batı Medeniyeti) semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiâtı hasenâtına, hatâları, zararları, faydalarına râcih geldi.” Demek ki İlâhî esaslara uygun olmayan her türlü düzenleme ve uygulama, insanlığa huzur ve saadet vermekten uzaktır. İnançları kamusal alandan çıkarmak isteyenlerin kulakları çınlasın!

Hayat düsturu olarak sadece aklı referans alıp, dini devre dışı bırakanların kurduğu medeniyet, insanlığın pek az bir kısmına menfaat sağlayabilir, az bir kısmını geçici olarak mutlu edebilir. Onlar da vicdanlarını çıkarıp atmak zorundadırlar. Yoksa, kalbi ölmemiş, vicdanı körelmemiş olanlar, kendileri refah içinde olsalar bile, yanı başlarındaki insanların acı çekmesinden rahatsız olurlar, kendi rahatlarının lezzetini yaşayamazlar.

İlâhî kanunlardan uzak, sadece beşerî kanunlar üzerine kurulan medeniyetlerin marifetleri, bugün Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da  ve dünyanın daha pek çok yerlerinde sergilenmektedir. Gazze’de masum çocukların üzerine misket bombaları yağdıranlar, böyle bir medeniyetin mensuplarıdır. Savaşla hiçbir ilgisi olmayan, bir lokma ekmek ve bir yudum su için Birleşmiş Milletler’in açtığı okullara sığınan ve orada yaşamaya çalışan çocukların ve kadınların üzerlerine bomba yağdıranlar, ellerindeki sapanlarla vatanını müdafaa etmek isteyen çocukların üzerine tanklarla ateş açanlar ve bu katliamları meşru görenler, destekleyenler, bu mimsiz medeniyetin memesinden süt emen insanlar değil midir? Mehmed Âkif’in “tek dişi kalmış canavar” olarak tarif ettiği ve Bediüzzaman Hazretlerinin “mimsiz medeniyet” dediği işte Batı medeniyetinin bu çirkin yüzüdür. İnsanın fıtratı medenîdir fakat, bu canavarlaşan insanların fıtratı bozulduğu için, hakikî medeniyetten de uzaklaşmışlardır.

Batı Medeniyeti’nin de “kemâlâta medar bazı seciyeleri” vardır. Fakat, kötülükleri iyiliklerinden, zararları faydalarından fazla olduğu için gaddar ve çirkin kabul edilmiştir. Getirdiği güzellikler ise reddedilmemiş, aksine takdir edilip taltif görmüştür. Zira bu güzelliklerin menbaı, İlâhî kanunlardır.

Elemsiz lezzet imanda olduğu gibi, hakikî saadet ve en yüksek medeniyet de yine imanda ve İslâmdadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*