İnsanlık cevherine zarar veren menfî bir his: Hırs

alt

Şeyh Sadi’ye, ‘İnsan nedir?’ diye sorulmuş, o da, ‘İnsan, birkaç damla kan ve bin bir endişe’ cevabını vermiştir. İnsan arzuları, hırsları, ihtiras ve kıskançlıklarıyla bin bir dertle müptelâ bir şekilde hayat sürmektedir.

Hakikaten insana bakıldığında hayra da, şerre de meyilli olarak yaratılmış, hayır ve şerrin arasında gidip gelen bir meydan-ı imtihana atılmıştır.

İnsanın farklı arzu, meyil ve acip mizacı ile bir sosyal dayanışma ihtiyacı tezahür etmiştir. Fakat imtihanın bir gereği olarak sınır konmamış meyilleri neticesinde muamelatlarında zulümler, haksızlıklar, kin, haset, adavet gibi menfî duygular ortaya çıkmıştır.

Cenâb-ı Hakk’ın takdirine karşı razı olmamakla beraber nefsî terbiyenin yapılmaması neticesinde ortaya çıkan sosyal problemlere çözüm de ancak küllî kanunlarla olacaktır.

İşte hem şahsî hem sosyal problemlerden birisi de, menfî bir his olan hırstır. Tûl-i emel duygusundan doğan bu hastalık, kulun ahireti unutup, dünyaya aşırı bağlanması neticesinde oluşmaktadır.

Hırs, aç gözlülük hastalığıdır. Bu hastalığa yakalanan insanlarda tevekkül, kanaat, sabır gibi güzel vasıflar kalmadığı gibi, hırsı da sebeb-i hasarettir. Hazret-i Ali (ra), ‘Ruhun hastalığı hırstan gelir.’ buyurmaktadır. Topladıklarına doymayan, umduklarına nâil olmayan ve gönül dünyaları manevî olarak fakir olan hırslı insanların kalbinde ve ruhunda rıza-i İlâhî ve ihlâs gibi yüksek değerler yer bulamaz. Bu yüzden böyle insanlar ömürlerini ancak mal istiflemekle ve hamallıkla geçirir.

İnsan, hırsını frenlemediği takdirde haset hastalığına düşecektir. İnsanlık cevherine zarar veren bu menfî temayüller, aynı zamanda Allah’ın takdirine razı olmamak gibi bir isyanı içinde taşır. Ciddî bir manevî hastalık olan hırs ve haset hastalığına düşenler çoğu zaman hasta olduklarının bile farkında değildirler.

Hırs sebeb-i hasarettir. Çünkü Cenâb-ı Hak, bu dünyada hikmeti gereği bir takım kanunlar ve sebepler koymuştur. Bu sebeplere ve kanunlara müracaat etmeden bir şey elde etmek mümkün değildir. Aynen bir merdivenin basamakları gibi hikmetlerle yaratılan kanunlara riâyet etmeden, merdivenin basamaklarını hırsla atlamaya sebep olur ki bu da düşüşü kolaylaştırır.

Hırsın sebep olduğu bir başka menfî netice ise, çalışmaya olan azim ve şevki kırmasıdır. Böyle insanların kanaat duyguları körelir. Kendilerine takdir edilene razı olmaz ve işini, kazancını terk ederek daha büyük bir hasarete düşerler.

Ayrıca hırs, şükür yolunu kapatan manevî bir hastalıktır. Tatmin olmayan bir ruh hali ile kendisine sürekli azap çektirir ve şükredilmeyen nimetler de elinden alınır. Yardımlaşma hislerini yok eden hırs hastalığına düşen kişi, elindekini vermeyi bırakın, başkalarının elindekine de göz diker. Bu ruh hâli ona Karun gibi, ‘Kendi ilmimle, kudretimle kazandım” dedirtir.

Haram-helâl dengesini bozan hırs hastalığı ile insan ulaşmak istediği her vesileyi haram-helâl demeden kullanır. Yalan, gıybet ve iftira gibi kötü hasletlere alıştıran hırs duygusu ile insan ulaşmak istediği hedefin önünde kim varsa, onlara her türlü sözü, fiili ve sataşmayı meşrû görür.

Şu da unutulmamalıdır ki, hırs ile çalışkan olmanın ayrıştığı önemli bir nokta vardır. Bu da, çalışkan insan ibadetleri ihmal etmez; hırslı insan ise, işini ibadetlerden önce düşünür.

Çalışkan insan, haram helâle dikkat eder, oysa hırslı insan için bunun önemi yoktur.

Çalışkan insan kazandığına kanaat edip, şükreder; hırslı insan ise şükretmeyen insandır.

Çalışkan insan, zekâtını ve sadakasını verir; hırslı insan ise, başkalarının elindekine dahi göz diker.

Hazret-i Mevlânâ, hırsı ateşe benzetir. Kömür yanarken ateşi göze güzel görünür. Ama sönünce gerçek rengi ortaya çıkar.

İşte kötü bir şeyi de insana güzel gösteren, ona duyulan hırstır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*