Kader ve tevhid dengesi, itikadı istikametlendirir

(Kader Risalesi’nin Mütalâası kitabımızdan…)

Bir iman esasını ispat eden ve gerektiren deliller diğer iman esaslarını da ispat eder, gerekli kılar. Dolayısıyla kader rüknünü ispat eden bütün deliller ahiret rüknünün ispatına da delildir. Bu rükünlere imanının kemali nisbetinde insanın hayatındaki kemali de yükselir.

Kader rüknü, ahirete iman esası ile doğrudan alâkadardır. Esasen kadere iman, ahirete imanın kemalini zorunlu kılar, biri birisiz olmaz, kemal bulmaz. Haşir gelmezse, kader kalemiyle yazılan bu kâinat kitabının manaları bozulur. 1 Ahirete, kadere iman; hayatı adalete sevk eder, huzura kavuşturur.

Hayat, dengeli götürüldüğünde huzura eriştirir. Lâkin huzur ile eş değerde zikredilen sıkıntı ve musîbeti de hesaptan uzak tutmamak gerekir. İnşirah Sûresi’nde zikredilen her zorlukla beraber bir kolaylık bize ışık olmaktadır. Zorluk, kolaylığın zıt anlamında değil eşdeğerinde zikredilmiş diye anlaşılıyor. Zorluğun sonundaki kolaylıktan bahsedilmiyor beraberindeki kolaylıklıktan bahsediliyor. Yani yaşanan sıkıntının içerisinde kolaylığı görebilmeyi idrake teşvik ediyor.

Bununla ne demek istiyoruz?

Evet bazı manalar ezdat (zıt) olurken (sıcak/soğuk), bazıları da ezvaç (eş) oluyor (zorluk=kolaylık) gibi. Bakara/286, insanın kaldıramayacağı yük ile yüklenmeyeceği hükmü bu yaklaşıma destek veriyor. Kulların fiiline bakan yönüyle değerlendirildiğinde kader ile tevhid biribirinden ayrı düşünüldüğünde işin içinden çıkılmaz bir vaziyet ortaya çıkıyor. O halde yaşanan her sıkıntının içerisinde tevhid nurunu onun ayrılmaz ikilisi olarak görebilmeliyiz.

Evet, kader, tevhide işarettir, tevhid de kaderi gerekli kılar.

Cüz-î irade, hayatın alâmetidir. Hayat; gördüğümüz âlemin ışığıdır ve varlığın hem neticesi ve hem de gayesidir. Kâinatın Yaratıcısının isim ve sıfatlarının en muhtevalı aynası ve en mükemmel model olarak fihristesidir. Görünen ve görünmeyen, geçmiş, şimdiki ve gelecek zamandaki yaşanan, görülen, bilinen, ortaya çıkanlar, yaratılışa ait bütün kanunlara uymaya hazır bir vaziyette bulunmalarını hayatın o derin sırrı gerekli kılıyor.

Geçen bahar, yaz ve güzün bıraktığı tohumlar gelecek baharda neşvünema bularak öncekinin ne aynısı ve ne de gayrısı biçimde yeniden hayata devam etmeleri, bütün zamanları temsilen hayata intikal ederek önceki ilmî vücudlarının hayat bulmaları ile hayata mazhariyetleri âdeta o kader kalemiyle yazılmış programdan manidar ve canlı kader çizgilerini gösterir levhalardan alınıyor.

İşte kader ve kazaya iman, zaman sayfasında cereyan eden hayatın her an tazelenen cilvelerine müşahedeyi istikamete sokar, ibret almaya dâvet eder, tefekküre sevk eder. Hayatın sırrını, hayatta olanlara ifşa eder.

O halde gelin şu sessiz tesbiti iç âlemimizde derinden derine yapalım: Sultan-ı Kâinat birdir ve her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her hâdise O’nun izni ve iradesi ile söz konusudur. O, bu hâdiselerle benim ile alâkalı olduğunu ihbar etmek ister. O hâlde bu kadar musîbetlerin içerisinde, yaşadığım kaderimin içinde bizzat Rabbim, ilim ve iradesi ile vardır ve benimle beraberdir, o halde ne gam!

Dipnot:

1- Muhakemat, s. 175.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*