Kâzım Karabekir (1882-1948)

Milli Mücadelenin önde gelen simalarındandır. Asker, siyaset ve devlet adamıdır. Kurtuluş Savaşı’ndaki ünvanı “Şark Fatihi”dir. Özellikle Meşrutiyet döneminde Bediüzzaman Hazretleri ile dostane ilişkiler içinde bulunan bir komutandır. Cumhuriyet tarihimizin ilk muhalefet partisinin kurucusudur. Takrir-i Sükûn kanununa karşı yaptığı konuşma büyük öneme haizdir.

Karabekir, 1882 yılında İstanbul’da doğdu. Babası, Karamanlı Mehmed Emin Efendi, Kırım Gazisidir. Annesi, Havva Hanımdır. İlk öğrenimine İstanbul Zeyrek’te başladı. Babasının seyahatlerinden ötürü orta öğrenimini Van, Harput ve Mekke’de devam ettirdi. Fatih Askeri Rüşdiyesi ve Kuleli Askeri İdadisini tamamladıktan sonra Kara Harp Okuluna, burayı bitirdikten sonra (1902) Harp Akademisine girdi. Okulunu birincilikle bitirdi. Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldu ve stajını Manastır’da yaptı.

Manastır’da bulunduğu süre zarfında Rum ve Bulgar komitecileriyle yaptığı mücadelelerde önemli başarılar elde etti. 1907 yılında “önyüzbaşı” rütbesi ile Harbiye Mektebine tayin edildi. Bu arada İttihad ve Terakki Cemiyeti içinde aktif görevlerde bulundu. 31 Mart Olayı sonrasında Hareket Ordusu bünyesinde İstanbul’a geldi. Yıldız Sarayı’nın işgaline katıldı. Bir süre sonra Edirne’ye “binbaşı” rütbesi ile döndü. Balkan Savaşlarına katıldı. Savaştan sonra bir Alman heyetinde görev alarak Avrupa’ya gitti.

Birinci Dünya Savaşı boyunca çeşitli cephelerde bulundu. Önce İran harekâtına memur edildi. Daha sonra İstanbul’a çağrıldı ve Kartal’daki 14. Fırka Kumandanlığına tayin edildi. Çanakkale Savaşlarına katıldı. Bunların dışında; Irak’taki Altıncı Ordu Kurmaybaşkanlığı, Kutü’l-Ammare Muharebesi, Erzincan’daki Birinci Kafkas Kolordu Komutanlığı gibi görevlerde bulundu. Doğudaki katliâmların önüne geçmek için muhtelif girişimlerde bulundu. Bilâhare tuğgeneralliğe terfi etti.

Karabekir’in en önemli başarıları Mondros Mütarekesi’nden sonrasına rastlar. Yurdun işgaline paralel olarak mücadeleye Anadolu’dan başlanılması gerektiğine inanan ve Anadolu’ya bu amaçla geçen ilk komutan oldu. Kendisine Genelkurmay Başkanlığı teklif edildiği halde kabul etmedi. Anadolu’ya geçmeden önce Sultan Vahdettin ile görüştü ve Anadolu’da milli mücadelenin başlatılması ile görevlendirildi. Önce Tekirdağ’daki 14. daha sonra Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanlığına tayin edildi.

Göreve başladıktan sonra İtilaf Devletlerinin tüm baskı ve tehditlerine rağmen Erzurum Kongresini toplamaktan vazgeçmedi. Daha önceden kimlerin kongreye katılacağı belirlenmişti. Sonradan gelen M. Kemal’in katılmasına karşı çıkılması üzerine Karabekir devreye girdi. İstifa ettirilen iki delegenin yerine M. Kemal ve Rauf Beyin katılmalarını sağladı. Milli Mücadelenin önemli temel taşlarından olan Erzurum Kongresi ve kararlarında, büyük gayret ve emek sahibi oldu. Doğudaki Ermeni işgaline karşı büyük bir mücadeleye girişti. Ermeni ordusunu Sarıkamış dağlarında ve Kars kalesinde mağlup ederek büyük bir başarı kazandı. Bu zafer sonrasında “Elviye-i Selase” olarak tabir edilen Kars, Ardahan ve Artvin’in düşman işgalinden kurtarılmasını sağladı.

Doğuda kazanılan zafer ve imzalanan Gümrü Anlaşması (1920) Milli Mücadelenin ilk milletlerarası antlaşmasıdır. Bilâhare Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan temsilcileriyle yapılan görüşmelere Türk heyetinin başkanı olarak katıldı. 13 Ekim 1921 yılında imzalanan Kars Antlaşması ile bu günkü Türkiye-Rusya sınırı çizilmiş oldu. Buradaki savaşın büyük bir başarı ve antlaşma ile neticelenmesinden sonra, askeri malzeme ve personel Batı cephesine kaydırıldı.

Milli Mücadele sırasında gösterdiği kahramanlık ve başarıları konusunda İnönü; Birinci Cihan Harbi’nin felâketli neticesinin ilk gününden başlayarak meydana atıldığını, Batı cephesinde gerçekten bunaldığımız bir zamanda imdada yetiştiğini belirtmektedir. Mustafa Kemal’in tutuklanıp İstanbul’a gönderilmesini talep eden İtilaf Devletlerinin isteğini yerine getirmediği bilinmektedir. Bu konuda Rauf Orbay, “Karabekir hiçbir şey için olmasa bile, sadece bunun için dahi Milli Mücadele’nin temelidir, direğidir” ifadelerine yer vermektedir.

Meclisin açılması ile birlikte Edirne Mebusu seçildi. 1923 yılındaki seçimlerde ise ikinci devre İstanbul Milletvekili seçildi. Tek parti iktidarının kurulmasından sonra Cumhuriyet tarihimizin ilk muhalefet partisini kurdu. Karabekir’in başkanlığında Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez ve diğer bazı mebuslar tarafından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu (1924). Şeyh Said olayı ile bağlantısı olduğu ileri sürülerek bu parti kapatıldı. Parti ileri gelenleri İstiklâl Mahkemesinde yargılandı.

Çeşitli iftiralara uğrayan Karabekir’in, anti-demokratik uygulamalara karşı çıkmasından dolayı saf dışı bırakılmak maksadıyla, düzmece senaryolar ve sûikast girişimleri ile bağlantısı olduğu ileri sürülerek uzun bir süre Meclis dışında kalması sağlandı. 1927 yılında ordudan emekliye sevk edildi. Bunun üzerine İstanbul’a gidip yerleşti ve 1938 yılına kadar burada kaldı.

1938 yılında İstanbul Milletvekili olarak tekrar Meclise girdi. 1946 yılında Meclis Başkanlığına seçildi. Başkanlık görevi devam ederken 26 Ocak 1948 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Naaşı Ankara Şehitliğine defnedildi.

Bediüzzaman ve Karabekir arasındaki münasebetler hakkında ayrıntılı bilgi olmamakla birlikte, aralarında bir dostluğun olduğu tahmin edilmektedir. Karabekir, Bediüzzaman’ın Ruslara karşı talebeleriyle birlikte savaştığından haberdardır. Aziz Tayyar’ın hatıralarında; Karabekir’in Bediüzzaman’a hayranlığından, Ruslara karşı yaptığı savaşı takdir ettiğinden ve onu görmek istediğinden söz edilmektedir. (Son Şahitler, C. II, s. 79-80) Bediüzzaman’ın dâvet üzerine Ankara’ya gelip özellikle namaz konusuna ağırlık veren bir beyannameyi neşretmesi ve bu beyannamenin Karabekir Paşa tarafından M. Kemal’e götürülüp okunması, daha önceden bir dostluğun olduğuna delil olabilir.

Emirdağ Lâhikası’nda yer alan (s. 156) bir mektubundan anladığımıza göre Bediüzzaman’ın bazı dostları, o dönemde Meclis Başkanı olan Karabekir’den Nur Talebelerinin sıkıntılarını gidermek için yardım talebinde bulunmayı düşünmüşlerdir. Fakat Bediüzzaman, istirahati için şikâyet ve ricada bulunmayacağını, kendisine verilen sıkıntılara, “Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.” (Ali İmran; 173) ayetini okuyup tahammül ettiğini belirtmektedir. Akabinde, Karabekir ile eskiden dost olduklarını, hâlâ merdane mesleğini muhafaza edip etmediğini sormakta, eskiden olduğu gibi Nurlara zararı olmayıp faydası varsa selâmının kendisine iletilmesini istedir. Ancak, ahiret hayatları için Nurlara müracaat etmeye tenezzül etmeyenlere karşılık, ahiret hayatının yanında hiçbir önemi olmayan dünya hayatı için de siyasetçilere tenezzül edilemeyeceğini sözlerine eklemektedir. Yine bir başka mektubunda da (Emirdağ Lâhikası, s. 170) Karabekir’den iyilik istemediğini, sadece seleflerinin yapmış oldukları tayzik ve zulme meydan vermemesinin yeterli olacağını belirtmektedir.

Eserleri

Mutlakiyet, Meşrutiyet, Tek parti ve çok partili hayat gibi çok farklı dönemleri yaşayan Karabekir, önemli eserlere de imza attı. Özellikle “İstiklâl Harbimiz” adlı eseri önemli bir yere sahiptir. Bu büyük eser ancak 1968’de yayımlanabildi. İstiklâl Harbimizin Esasları adlı eseri Takrir-i Sükûn döneminde toplatılıp yakıldı. İktisadi Esaslarımız, Sanayi Projeleri, Ermeni Meselesi, Ülkümüz Kuvvetli Bir Türkiye’dir, Öğütlerim adlı muhtelif eserler kaleme aldı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*