
Türkiye’nin ve Müslümanların AB içindeki asıl rolünü atlayarak “Avrupa’daki Türklerin” durumunu anlamak fevkalâde zor. Dünya barışının AB’nin medeniyet projesine endekslendiği bir zamanda; Avrupa Türklerini ve Türkiye’yi dışlamak veya onlara “Afrikalı” gözüyle bakmak, dünyamızın dahil olduğu yeni şartları anlamamış olmak mânâsına da gelebilir. Mütemadiyen “Yeni Avrupa’ya” insanî açılımlar kazandıran İslâmiyetin sosyal hayattaki kuvvetini bilmeden Almanya’da “sosyal demokrat” olmak, garip bir hadise olsa gerek. Kaldı ki, “doğru Müslümanlığı” araştırmadan İslâmiyeti ve Müslümanları suçlamak Türkiye kökenli bir sosyal demokrata hiç yakışmadı. Lâle Hanım; bir İngiliz, bir İskandinav veya Amerikalı siyasetçi kadar Müslüman Türk kadınının önceliklerine sahip çıksaydı, İçişleri Bakanı Schauble’nin ikazlarına hedef olmazdı. Schauble haklı olarak Lâle Hanımın Almanya’daki Türklerin hepsini temsil edemeyeceğini söylemiş ve onun Almanya İslâm Konferasına itirazını reddetmiş. Obama’ya özenerek Almanya’da cumhurbaşkanı olunamayacağını da dolaylı bir biçimde ifade etmiş.
Almanya’da Türk olmak bir ayrıcalıktır. Arkasına yetmiş milyonluk bir Müslüman Türkiye’nin, bir buçuk milyara yaklaşmış İslâm âleminin ve İslâm âlemiyle asırlardır dost yaşayan Alman milletinin manevî desteğini alarak Köln’de, Berlin ve Münih’te yaşamak bir ayrıcalık değil midir? Avrupa’da politika yapan İslâm coğrafyası kökenli siyasetçilerin “pratik İslâm” konusunda hassas olmaları gerekiyor. Saldırgan ateizmin rüzgârıyla yelkenlerini şişiren medyanın teknesine binenler, genellikle mahall-i maksutlarına yetişemiyorlar. Yalnızca kamuoyunu yanlış bilgiler, kısır çekişmeler ve değer tahribiyle rahatsız ediyorlar, o kadar…
Lâle Hanım bir siyasetçi olarak içinde bulunduğu kabuğu parçalamalı. Kuzey Avrupa’nın bugüne kadar ürettiği dinsiz felsefenin prensiplerinin Avrupa’ya yalnızca kaos, sınıf çatışması, ahlâksızlık ve tembellik getirdiğini görmeli. İslâmiyet kadar Hıristiyanlık, Musevilik ve diğer dinlere karşı olmanın da kıt’a politikasına ve AB gelişimine zarar verdiğini bilhassa politikaya heveslenen gençler bilmeli. Yirmi sene önceki Almanya’sının rastgele politik sloganlarının artık yerlerini ilmî araştırmalara bırakmasını isteyenler, kahir ekseriyeti teşkil ediyorlar.
Almanya’daki temsilci Türklerin, beyaz ile siyah arasındaki tercihlerinin zamanı gelmiş görünüyor. İslâmiyetin fert ve toplum hayatına getirdiği prensipleri kabul etmeden ve Müslümanların buradaki pratiklerine itiraz ederek Müslüman olunur mu? Müslüman cephede görünüp İslâmiyeti karalamayı ve Müslümanların aleyhinde çalışmayı artık medenî Avrupa kabul etmiyor. Avrupa okullarında okuyan çocuklarımız internet üzerinden her türlü bilgi, belge ve görüntüye ulaşabiliyorlar. Artık beyazı beyaz, siyahı siyah anlatmak zorundayız. Kaldı ki, bazı modern bolşeviklere “takiyyecilik” de hiç yakışmıyor. Bunu yapanlar politikacı ise, mutlaka Alman siyasetine zarar veriyorlar. Siyasetin inanılırlığını kaybetmesi toplumu kaos ve anarşiye sürükler. Siyaseti yalan ve takiyyeden ayırmamızın zamanı elbette gelmiştir.

Benzer konuda makaleler:
- Berlin’de Kutlu Doğum
- Müslüman toplum gayet uyumlu
- Almanya´da Türklerin üçte biri fakir
- Yanlış Hesaplar
- Evet – Hayır referandumu ve AB’deki Türk toplumu
- Almanya eski Cumhurbaşkanı Wulff: Sözlerimin arkasındayım
- Alman kadınlar İslâmı seçiyor
- Almanya´ya gidecek din görevlilerine eğitim
- Avrupa´da ki gençlerimize Türkçülük dersleri
- Batı demokrasilerini Müslümanlarla yıkmak

Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
ALLAH almanya siyasetini bu hainlerin şerrinden korusun!
Müslüman nazi olduklarını sanmasınlar.