Bir başkasının kahraman olduğu hadiseler ballandıra ballandıra aktarılır. Orada olmayışı kahramanın, cümlelerin hoyratça kullanılması ve en ağır, en hakir ifadelerin yer almasıyla sonuçlanır. Kimi zaman aşağılanarak kimi zaman küçümsenerek dile getirilen olaylar bir lânetleme ritüelini hatırlatıyordur sanki. Bire bin katarak ağızdan ağıza ulaşır, kulaktan kulağa yayılır, tanıdık tanımadık her kim varsa duysun, öğrensin diye bakılır.
Anlatıcı keyifle anlatadursun, bahsini ettiği her ne varsa kendisi hiç yaşamayacak, başına gelmeyecek zannındadır. Ne büyük bir aldanış! Ne fena bir oyalanmaca! “Kınadığınız, başınıza gelmedikçe ölmezsiniz” hadisince yaptığı yanlışın farkında bile değil. Bile bile uçuruma koşar gibi hali. Adeta bir cinayet işler gibi ibareleri. Ölü eti yemekten hoşlanan kurumlu, çalımlı bir barbar kimliği.
Gıybet ve su-i zan samimî, iki yakın arkadaş. Büründükleri maske alçaklıklarını saklıyor. Herkesi kendi dostluklarına dâvet ediyorlar sevecen bir dil ile. Tatlı sözlerine kanan, maskeye aldanan yalancı balın etrafında uçuşmaya başlıyor. Oysa tatsa ölecek, bilmiyor.
Hem bilmediği bir şey daha var. Sû-i zan ve sû-i tevilde, bu dünyada muaccel bir ceza var. “Men dakka dukka” kaidesiyle, sû-i zan eden, sû-i zanna maruz olur. Mü’min kardeşinin harekâtını sû-i tevil edenlerin harekâtı, yakın bir zamanda sû-i tevile uğrar, cezasını çeker.1 Ne söyledikleri yanına kâr kalır, ne söylerken aldığı zevki.
Ariflerin, bilgelerin az konuşmasının, çokça susmasının hikmeti bu olsa gerek. Ağızdan çıkan her kelimenin bir meleğe yahut habis bir mahlûka dönüştüğü ve levh-i mahfuzda saklandığı gerçeğini hatırdan çıkarmıyorlar hiçbir zaman. Ya hesap gününde, her birinin bize mükâfat veya ceza cinsinden dönmesi… Düşündürücü ve endişe verici değil mi?
Rabbim, bizi ümitsizlik, ucb, gurur ve su-i zandan muhafaza eyle. Âmin.
Son olarak;
Manevî reçetemiz hazır. Bize malzemelerini temin edip uygulaması kalmış.
Bir mü’min, birinin bir kusur ve hata işlediğini gördüğünde veya duyduğunda; önce kadere bir hisse vermeli, onun adalet ederek, bu hata ve zaaf ile onu cezalandırdığını düşünerek müsamaha ile bakmalı. İkinci olarak nefis ve şeytanın hissesini çıkarıp hüsn-ü zanla bakmalı. Sonra, kendi nefsindeki kusurları görmeye çalışarak başkalarının kusur, yanlış ve zaaflarıyla uğraşmamalı.2
Hepimize bu çetin yolda kolay gelsin.
Dipnotlar:
1. 28.Lem’a.
2. 22. Mektup.
Benzer konuda makaleler:
- Hatasını düzelten hayatını düzeltir
- Samimî tenkitlere açık olmalı
- Kerim olana iyilik yapmak
- Damara basmadan
- Süre doldu, kaldırın kâğıtları!
- Meşveret heyeti ikna etmek zorunda değil
- Kardeşlerinizi tenkit etmeyiniz
- Tenkitlere açık olmalıyız
- Perdeyi yırtmamak
- Eskimiş etiketler
İlk yorum yapan olun