Milletin kalbi ve yeni meclis

Bediüzzaman’ın şahs-ı manevinin mücessem hali olarak gördüğü, ‘ehl-i hal ve akd’ olarak nitelediği meclise yüklediği anlamlardan biri de ‘kalb-i millet’tir.

Bu bakış açısına göre, milletin kalbinde yaşattığı değerlerin ve maddî-manevî hislerinin temsilcisi olması beklenen meclis, milletin yakalandığı hastalıkların da tedavi merkezlerinden biridir. Meclise bu gözle bakış, Türk parlamenter sisteminin temel anlayışlarından biri olamamıştır ne yazık ki. İlk mecliste yer yer tezahür eden millete hizmet makamı algısı, ideolojik baskılar ve Bediüzzaman’ın işaret ettiği ferdiyetçilik gibi hastalıklar dolayısıyla dümûra uğramıştır.

İlmiye, ordu, esnaf, tüccar, şair ve yazar gibi farklı kesimlere ait; vatanperver, dindar, sadık olarak nitelendirilebilecek çok çeşnili milletvekili profiline sahip ilk meclis, hakikaten milletin kalbinin attığı yerdir. Meselâ, Âkif’in İslâm’ın son yurdunu temsil eden son kale olarak gördüğü Birinci Meclis’le ilgili gelecek beklentisi, İslâm’ın geleceği ile eşdeğerdir. Onu hayallerine, Leyla’sına kavuşturacak, İslâm birliğini sağlayacak olan bu meclistir. Şeair-i İslâmiyeyi ihya, İslâm âlemini ayağa kaldırma, Müslümanların ebedî misyonunu üstlenme vazifesi de bu meclise aittir.
Bediüzzaman’ın Birinci Meclis’e seslenişi de bu çerçevededir. “Şu inkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” seslenişi, meclise tarihi misyonunu ve sorumluluğunu hatırlatmakla kalmaz, ona yön verir. Bediüzzaman gibi isimlerin Birinci Meclis’ten beklentilerini karşılayacak adımların nasıl kesintiye uğratıldığı, büyük ümitlerle kurulan Birinci Meclis’in tasfiye sürecinde açıkça bellidir.
 Soğuk kış günlerinde giyecek paltosu olmadığı için arkadaşı Hasan Basri’nin paltosu ile dışarı çıkan Burdur Milletvekili Mehmet Âkif, milletin malı olarak gördüğü İstiklâl Marşı için konulan para ödülünü almayacak kadar dâvâsına inanmış bir milletvekiliydi. Zengin olmak, maddî güç ve makam elde etmek düşüncesi bu samimiyet abidesi insanların kitabında yoktur. Bediüzzaman’ın kendisine teklif edilen onca servet ve makamı reddetmesi, millete hizmetin Hakk’a hizmetle eşdeğer gören bir anlayışın zihinlerde ve kalplerde hâkim olmasındandır. Bugün bu anlayışın her yönüyle bozulması, meclisin temsil ettiği şahs-ı manevî ve misyon adına son derece üzücü ve kaygı vericidir.
1924’ten itibaren Türk siyasetinde hâkim olmaya başlayan liderlik sultası, tek parti dönemlerinden sonra da terk edilebilmiş değildir. Meclisler, liderlerin hâkim olduğu dünya görüşü etrafında şekillenmekte, hakikî şûrâ sistemi oluşturulamadığı için de beklentiler kolayca karşılanamamaktadır. Bin yıllık şanlı bir maziye sahip olan milletin kalbini, liderlerin dar kalplerine sığıştırmaya çalışmak bir çok problemi beraberinde getirmiştir.
Bugün de yeni bir meclisin oluşum aşamasındayız. Liderler, yeni meclis için listelerini hazırladılar. Aday adayları milletvekili listelerine girebilmek için önemli oranda paralar harcadılar. Millete hizmet aşkıyla! girişilen yarışta kimileri liste dışı kaldı. Liderlerin iki dudağı arasına sıkışan milletvekilliği rüyası kimileri için çok çabuk bitti. Birçok ildeki temayüllerin, halk oylamalarının dikkate alınmaması, meclisin yetkinliğinin liderlerin etki ve yetkinliği ile doğrudan orantılı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Son dönemlerde, kısa zamanda zengin olan, makam mevki elde eden, servetlerine servet katan bazı milletvekillerini düşününce, bizdeki milletvekili olma yarışının ve hizmet aşkının anlamı daha iyi anlaşılıyor. Nereden nereye? İlk meclisin idealizmine, samimiyet ve vatanseverliğine ulaşamayan, şahsî menfaatlerini milletin kalbi hükmünde olan yerleri de alet etmekten çekinmeyen bir anlayışın büyük işler başarması mümkün müdür? Bu anlayışın milletin kalbinin attığı yeni bir anayasayı oluşturması, büyük meseleleri çözebilmesi beklenebilir mi? Hep beraber göreceğiz. Külli âtin karîb.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*