Nasıl okumalı?

Bazıları için tembellik ve atalet mevsimi olan sıcak yaz günleri, bilhassa Kur’ân şâkirdleri için daha bir şevk ve gayretle kudsî hakikatleri okuma zamanıdır.

Kur’ân’ın ilk emri, ilk mesajı olan oku/ikra emrine inkıyaden kendini okumaya veren bu ihlâslı şakirdlerle karşılaştığımız pekçok yerde şu mânâdaki suâllerine muhatap olmaktayız:

“Risâleleri nasıl okumalı?

“Hızlı mı, yavaş mı, anlayarak mı, altını çizerek mi, mütalâalı mı, müzakereli mi…, ne şekilde okumaya ağırlık verilmeli?

“Hangi tarzda okunursa, daha çok istifadeli, yahut istifazalı (feyizli) olur?”

Hemen ifade edelim ki, Kur’ân’ın bir “mûcize–i mâneviyesi” olan Nur Risâleleri her ne şekilde okunursa okunsun, mutlaka bir faydası olur. Herkes derecesine göre istifade eder, hissesiz kalmaz.

Dolayısıyla, zaman ve zeminin (mekânın) şartlarına göre, değişik tarzda, farklı şekillerde okuma denemeleri yapmakta fayda var.

Eğer başkası rahatsız edilmeyecekse, bazı kısımlar, bilhassa nidâî bölümler yüksek sesle, hatta haykıra haykıra okunabilir. Bu sûretle okunan kısımlar, hem mekâna tesir, hem de dem ve damarlarımıza nüfûz açısından büyük fayda sağlar.

Sesli okunduğunda, ayrıca kişinin lisânı hem terbiye olur, hem âşinalık peyda eder. Türkçesi gelişir, hitabeti düzelir, konuşma ve anlatma kabiliyeti artar.

Bunun dışında, daha iyi anlamak açısından, sessiz, yavaş ve mütalâa ede ede okumanın elbetteki faydası büyüktür.

Fakat, bilhassa kısa ve sınırlı zaman dilimli okuma programlarında, bu tarza sonuna kadar bağlı kalma mecburiyeti hissedilmemeli.

Daha çok okuma, daha çok kitabı bitirme azmi de kamçılanmalı. Bu tarzın da büyük feyiz veren bir yönü var.

Zira, Nur Risâleleri öyle bir hususiyete sahiptir ki, ne kadar sür’atli okunursa okunsun, başta ruh, kalp ve akıl olmak üzere, sâir latifeler, okunan mânâları aynı sür’âtle takip ile istifade ederler.

Hele ruhî idrak melekesi, o sür’atli okumanın asla gerisinde kalmaz.

Düşünün ki, 40 dakikalık Nur dersinde, kişiyi tahkiki imân mertebesine çıkaracak kadar feyizli ve tesirli bir yol var. (Bkz: Beşinci Mektup.)

Bu meseleyi daha müşahhas hale getirecek olursak, iaşe, ibate ve sair zarurî işlerini gören bir kimse, ayrıca günde 150–200 sayfa kadar risâle okuyabilir.

Dolayısıyla, yekûnu altı bin sayfayı bulan Nur Külliyatı, bu okuma sür’atiyle bir aylık zaman zarfında bütünüyle devredilebilir demektir.

Zaten, bir Nur Talebesinin, senede hiç olmazsa bir defa Külliyatı devretmesi icap etmez mi?

Külliyatı devretme cihetine gidilmediği takdirde, meselâ, bazı bahisler defalarca okunduğu halde, bazı bölümler ise sene boyunca hiç okunamayabiliyor.

Bu da, ciddî bir eksiklik olsa gerektir.

O halde, sene geçmeden Külliyatı tamamlamayı hedeflemek gerekir.

Bu hedefe varmanın en uygun zamanı ise, yaz (tatil) dönemindeki okuma programlarıdır.

Bu programların süresini mümkün olduğunca uzun tutmak gerekir ki, sene içinde okunmadık bir risâle kalmasın.

Öyle feyiz, rahmet ve bereket muslukları vardır ki, ancak bütünün tamamlanmasıyla açılıyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, Leyle–i Mî’râcınızı tebrik eder, feyiz ve bereket yüklü bolca okumalar dilerim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*