Ömer Ferit Kam (1864-1944)

Mutlakıyet, Meşrutiyet, Cumhuriyet döneminde geçen ve seksen yılı bulan bir ömür yaşamıştır. Son dönem şair, yazar ve düşünce adamlarımızdandır. Darülfünunda müderris olarak görev yapmış ve muhtelif dersler okutmuştur. Fikri yazıları ve makalelerini Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde yayımlamıştır. Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye’de vazife alan alimlerimizdendir. 1928 yılında toplanan ve dinde reformu görüşen komisyonda bulunmuş olmakla birlikte, hazırlanan rapora imza koymamıştır.

 

Darülfünunların üniversiteye dönüştürülüp yeniden yapılandırıldığı yeni dönemde kendisine görev verilmemiş ve dışarıda bırakılmıştır. Risale-i Nur’da adı Bediüzzaman Said Nursi’nin, II. Meşrutiyetin ilan edildiği yıllardaki sohbet arkadaşları arasında “… Ferit’ler…” olarak geçmektedir.

Ömer Ferit, 1864 yılında İstanbul’da doğdu. Beylerbeyi Rüştiye Mektebini bitirdikten sonra, babasının yönlendirmesi ve isteği ile Mülkiye mektebine başladı. Ancak, bir yıl sonra bu okulu bırakıp Hukuk mektebine gitti. İkinci sınıfta okuduğu sırada babası vefat etti. Bunun üzerine okulu yarım bıraktı. Özel hocalardan ders almak suretiyle yarım kalan eğitimini tamamlamaya çalıştı. Dil eğimine ağırlık vererek Arapça, Farsça ve Fransızca’yı öğrendi.

Ömer Ferit, öğrendiği dillerin yanında hadis ilminde de önemli bir eğitim alarak ilmi birikimini arttırdı. Hadis ilmi dalında, daha çok Mehmed Nüzhet Efendiden ders aldı. Yirmi üç yaşlarında çalışma hayatına atılarak ilk önce Babıâli Tercüme Odası’nda 1887 tarihinden itibaren çalışmaya başladı. 1888’de ise daha önce mezun olduğu Beylerbeyi Rüştiyesi’ne Fransızca öğretmeni olarak geri döndü.

Çalışma hayatına atıldıktan sonra ilmi çalışmalarını devam ettiren Ömer Ferit, medrese eğitimini de ihmal etmedi. Bu eğitimini tamamladıktan sonra 1905’te Mustafa Asım Efendiden icazet alarak mezun oldu. Şiire olan ilgi ve alakasından dolayı önemli bir ödül aldı. İran’ın İstanbul elçisi Rıza Daniş Han Lahey Barış Konferansı münasebetiyle bir şiir yazmıştı. İşte bu şiiri Türkçe’ye çevirmesi üzerine İran Devleti tarafından kendisine “Şîr-i Hurşîd” nişanı verildi.

Araştırma, inceleme ve yazı çalışmalarını sürdüren Ömer Ferit, Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat dergilerinde yazı yazanların ilklerinden olduğu gibi, sürekli yazanlarından da biri oldu. Dergi adına, Avrupa’nın durumu hakkında bilgi edinmek, alim ve felsefecilerle fikir alışverişinde bulunmak üzere 1913 yılında Avrupa’ya gönderildi. Seyahat dönüşü izlenimlerini, “Avrupa Mektupları” adı altında Sebilürreşad’da yayımladı.

Ömer Ferit, 1914 yılında, Üniversitede Mehmed Akif’in yerine Türk Edebiyatı müderrisliği yapmaya başladı. Üç yıl sonra Süleymaniye Medresesi’nde Genel Felsefe Tarihi müderrisliği yaptı. 1919’da ise Bediüzzaman Said Nursi’nin de vazife yaptığı Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyeliğine tayin edildi. Edebiyat Fakültesindeki görevini de sürdürmekte olup, 1920 yılında “şerh-i mütun” adını taşıyan ve edebi eserlerin şerh edildiği dersin müderrisliğini yapmaya başladı.

Kurtuluş Savaşı’nın verildiği, büyük sıkıntıların çekildiği dönemde bir süre de olsa boşta kalan Ömer Ferit, 1923 yılında yeniden Süleymaniye Medresesi’ndeki müderrislik vazifesine döndü. Medreselerin lağvedilip kaldırılmasından sonra Tetkikat ve Te’lifat-ı İslamiye üyeliğine atanması üzerine Ankara’ya gitti. Kısa bir süre Ankara’da kaldıktan sonra Üniversitenin İran Edebiyatı müderrisliği göreviyle yeniden İstanbul’a geri döndü.

Ömer Ferit, 1933 yılına kadar Darülfünundaki görevini sürdürdü. Ancak bu tarihte Darülfünun yeniden yapılandırılarak İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürüldü. Yeniden yapılandırma ile birlikte birçok bilim adamı görevinden uzaklaştırıldı. Uzaklaştırılan ve yeni dönemde kendisine görev verilmeyenler arasında yer aldı.

1928 yılında, dinde reform ve modernleşmeyi görüşüp üniversite kanalıyla Milli Eğitim Bakanlığına teklifte bulunmak üzere, Prof. Mehmet Fuat Köprülü başkanlığında, birçok ilahiyatçı, psikolog ve mantık profesörünün aralarında bulunduğu bir komisyon kuruluştu. Komisyon Haziran 1928’de hazırladığı raporu yayınlamıştı. Buna göre; oturacak sıraları, gardıropları olan camilerden, temiz ayakkabılarla camilere girilmekten, ibadet dilinin tamamen Türkçe olmasından söz edilmekte ve bu yönde tavsiyelerde bulunulmaktaydı. Ayrıca, camilere yerleştirilecek müzisyen ve müzik aletlerine duyulan ihtiyaçtan dolayı, “Modern ve kutsal enstrümantal müzik ihtiyacı acildir” (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu, 8. Baskı, Ankara 2000, s. 409-410) denilmekteydi. İşte bu heyet üyeleri arasında Ömer Ferit Kam ve Risale-i Nur’da adı geçen Babanzade Ahmed Naim de bulunmuşlardı. Camileri adeta birer kilise haline getirmeyi amaçlayan projeye bu iki şahıs imza koymamışlardı.(http://home.kabelfoon.nl/~cavus/tarihten/tarihten_sayfalar5.html)

Dinde reform projesine imza koymayan Ahmet Naim gibi Ferit Kam da üniversitelerin yeniden yapılanmasından sonra dışarıda bırakıldı ve kendilerine görev verilmedi. Ömer Ferit Bey, 1933 yılından itibaren meraklılarına eski metinleri okutmakla zamanını değerlendirmeye çalıştı. Bu arada Eğitim Bakanlığı Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu üyesi olarak 1936-1941 arasında hizmet gördü. 23 Mart 1943 yılından itibaren de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde İran Edebiyatı öğretim üyeliğine atandı. Bu yeni görevinde bir süre hizmet ettikten sonra 22 Mayıs 1944 tarihinde vefat etti.

Uzun süre Darülfünun’da müderris olarak görev yaptığından dolayı profesör olarak da anılan Ömer Ferit Kam’ın ismi Risale-i Nur’da da zikredilmektedir. Eşref Edip tarafından kaleme alınan ve “Tahlil” başlığı altında yer alan yazıda, Bediüzzaman ve çevresinin, II. Meşrutiyetin hararetli zamanlarında toplantılarında yaptıkları sohbet ve müzakerelerinden söz edilmekte, önemli meselelerin görüşülüp tartışıldığı bu toplantı ve sohbetlere katılanlarından birisinin de Ömer Ferit Bey olduğu anlaşılmaktadır. Yazıda ismi, “Akif’ler, Naim’ler, Ferit’ler… şeklinde zikredilmektedir (Tarihçe-i Hayat, 1996, s. 541).

Ömer Ferit Bey, ilmi çalışmalarında felsefe, tasavvuf, edebiyat ve tarih üzerinde yoğunlaşmış, küçük yaşından itibaren eski divanlara ilgi duyduğundan bunları okumuş, bilgisini pekiştirmek için de klasik kaynakları incelemiştir. Daha çok Türk ve Fars edebiyatı üzerinde çalışmış olmakla beraber, Fransız Edebiyatını da incelemiş ve bazı eserleri okumuştur.

Kainatta bir bütünlüğün mevcudiyetine dikkat çeken Ömer Ferit Kam, insan düşüncesinin her türlü metafizikle bir şekilde ilgisi bulunduğunu belirtmiştir. Maddi varlıkların mevcudiyeti belirli unsurlara bağlı olduğu gibi, insan düşüncesinin silsile halinde uzamasının da peygamberlerin getirdiği dinlere dayandığını ifade etmiştir. Ona göre, insanların sahip olduğu maddi ve manevi şeyler, asırların ihtiyacına göre dinin telkin ettiği kural ve ilkelerden ibarettir. Ahlakın da temeli dine dayanmaktadır.

Eserleri

Henüz daha on yedi yaşında iken yazmaya başladığı ve yirmi iki yaşına kadar sürdürdüğü şiirleri, mesnevi, kıta ve gazelleri Türrehat adı altında yayımlanmıştır. Bu yazılarında Abdülhak Hamid’in etkisi görülürken, aynı zamanda yazarın kararsız fikri durumu, manevi arayışları, endişe ve heyecanlarının ön plana çıktığı dikkat çekmektedir. Eski metinlerin şerhi, açıklama getirmesi ile ilgili ders notları Şerh-i Mütun adı altında toplanırken, 1915-1916 yılları arasında okuttuğu ders notları da Asar-ı Ebediyye Tetkikatı Dersleri adı altında yayımlanmıştır.

Ömer Ferit Kam’ın İran Edebiyatı üzerinde yaptığı çalışmaları da bilinmektedir. İran Edebiyatı Tarihi adını taşıyan eseri klasik bir edebiyat tarihi olup, İran edebiyatının ilk örneklerinden Sadi Şirazi’ye kadar olan kısım yayımlanmıştır. Felsefe ile ilgili çalışmalarından birisi Felsefe Lugatçesi adını taşımaktadır. Bu eserde İslam Felsefesi ile ilgili terimlere yer verilmiştir. Bunların dışında Dini Felsefi Musahabeler, Afgan Şairleri, Vahdet-i Vücud, Mebadi-i Felsefeden İlm-i Ahlak, İlm-i Maba’de’t-tabi’a adını taşıyan eserler de kaleme almıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*