Ortadoğu’ya yeni format mı?

HAMAS ile İsrail arasında patlak veren yeni hadise, aynı zamanda yeni bazı gelişmelerin de habercisi mahiyetinde.

İki taraf arasında şimdiye kadar hiç görülmedik bir çatışma yaşandı. Bunun, İslâm düşmanları tarafından hazırlanmış bir kurgu, bir mizansen olmamasını diliyoruz. Zira, hem şekil ve taktik yönünden, hem de her iki tarafta büyük yekûn tutan insan kaybı açısından ortaya acip bir bilânço çıktı: Her iki tarafta da yüzlerce ölü ve binlerce yaralı var. Özellikle İsrail ilk defa bu nisbette bir kayıp veriyor.

Öyle anlaşılıyor ki, karşılıklı saldırıların yanı sıra, can ve mal kaybı da büyüyecek gibi. En çok endişe veren husus, çatışmaların mevcut lokal sınırları aşarak çok daha geniş bir alana yayılması. Böyle bir tehlike şu anda görülmemekle beraber, yine de içinde bir potansiyel riski barındırmaya devam ediyor.

*

ABD’nin savaş uçağı dahil, bölgeye asker, teknoloji ve mühimmat sevkiyatı yapması, sadece Gazze’deki HAMAS’a “ders vermek” ile sınırlı değil. Onun arkasında kim var, ya da kendi hesabına kimleri görmek istiyorsa, onlara da ne azından gözdağı verme maksadını güdüyor. Dahası, yaşanan kanlı çatışma bahanesiyle, bölgede var olan ağırlığını daha da büyütmek istiyor.

Kimlere karşı? Meselâ, Ukrayna’da ve Suriye’de karşı karşıya geldiği Rusya’ya karşı. Dahası, bölgeye çengel atan Çin’e karşı. Ve elbette İran’a, Lübnan’a ve Türkiye’ye karşı.

ABD, yaşanan sıcak gelişmeler sayesinde, zengin petrol yataklarının bulunduğu bu bölgede hem askerî ve siyasî, hem de iktisadî menfaatini tahkim etme fırsatını yakalamış oldu. Esasen, şu anda Suriye’de kontrol altında bulundurduğu (Türkiye’nin SİHA’sını da düşürdüğü) bölge, bu ülkenin petrol üretiminin olduğu yerlerdir.

Dolayısıyla, İsrail’in önceliği kendi dinî-millî idealleri uğrunda savaşıyor olmakla beraber, dünya devlerinin asıl derdi ekonomidir, maddî servettir, daha açık bir dille “zengin petrol yatakları”ndan azamî derecede yararlanmak gayesidir.

*

Ortadoğu coğrafyasında yer alan hemen hiçbir devlet, millî iradeye dayalı olarak açık, şeffaf bir politika izlemiyor, belki de izleyemiyor.

Krallıkları geçtik, güya cumhuriyet ile yönetilenler dahi cumhurun, yani kendi halkın iradesine göre hareket etmiyor. Tam bağımsız politikalar üretemiyor.

İran Cumhuriyeti’nde hakimiyet mollaların tekelinde. Irak, Suriye, Mısır’da cumhuriyetin sadece adı var. Darbeciler ile hanedanlar, yönetimi halkın hür iradesine bırakmıyor. Türkiye’deki siyasetin üzerinde BOP’un gölgesi var; dahası, “İsrail’in güvenliği”nin güvencesi olma ayıbı var. İcraat ile fiiliyatın dili bunu söylüyor. Gerisi “lâf û güzâf”tan ibaret.

Belirlenen, yahut bize biçilen siyaset bu ise, bundan sonrası maalesef meçhûl demektir.

*

Avrupa zalimleri, I. Dünya Harbi’ndeki perişaniyetimizden de istifade ile Osmanlı’yı parçaladılar. Eşzamanlı olarak, Ortadoğu’da çok başlı devletçikler kurdular. Haritayı da, ekseriyetle onlar “1916 Sykes-Picot Antlaşması” ile belirlemiş oldular. Bir kısmını adeta cetvel ile çizdikleri ayıbı da açıkça görülüyor, anlaşılıyor.

Bundan yüz sene önce devletlerin sınır haritasını belirlemiş olan emperyal odaklar, öyle anlaşılıyor ki şimdi de kendilerine bölgeye yeni bir format atmak, yani yeni bir şekil vermek istiyorlar. Ve, bu isteklerini tahakkuk ettirmek için, fırsat kolluyorlar, yahut bahane üretiyorlar.

Onların hesabı böyle. İsrail’in derin hesabı başka. Müslümanlar ise, kimi tembellik döşeğinde, kimi gaflet uykusunda yatmakta iken, birden sarsıcı hadiseler patlak verdi ve mecburiyetle herkesi uyanışa, teyakkuza sevk etti.

Yaşanan çalkantıdan inşallah hayırlı neticeler husûle gelir. Allah zalimlere fırsat-imkân vermesin. Tuzak ve tezgâhlarını başlarına geçirsin. Rabbim mâsumların, mazlumların yâr ve yardımcısı olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*