İsrail’in inisiyatifine bırakılmış…

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Brüksel’de İsrail Ticaret, Endüstri ve Çalışma Bakanı Ben-Eliezer ile kapalı kapılar ardında yaptığı “gizli görüşme”nin “taktik amaçlı, iç siyasete yönelik olduğu” eleştirilerine doğru dürüst bir cevap verilmezken, Ankara hâlâ Telaviv’in tavrını bekliyor.

Başbakan Erdoğan’ın son başbaşa görüşmesinden sonra İsrail Başbakanı Nenenyahu ile Obama görüşmesinin sonucu bekleniyor.

Erdoğan’a İsrail’le ilişkilerde rahatsızlığını ileten ve İsrail’i ikaz konusunda hiçbir teminat vermeyen Obama’nın İsrail hükûmetine “telkini”nin neticesi gözleniyor…

Gerçi, aralarında tek Müslüman Başbakan olarak Erdoğan’a “Yahudi cesâret ödülü” veren ADL’nin yanısıra AIPAC ve B’nai B’rith gibi bazı Yahudi kuruluşları, Başbakan’ın ABD’ye gönderdiği heyetin görüşme talebini reddettiler. Ancak Amerikan Yahudi Komitesi ile görüşen heyette bulunan Meclis Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, “İsrail, Türkiye ile ilişkilerde kendi tercihini yapacaktır” sözü, Ankara’nın Telaviv’in kararını beklediğinin ikrarı.

İstanbul Aşkenaz Cemaati Hahamı Rav Mendy Chitrik, Nobel Ödüllü yazar Elie Wiesel, Habad Uluslararası Başkanı Rav Avraham Shemtov’la, Haham Menahem M. Schneerson için Washington DC’de düzenlenen anma töreni sonrasında bir araya gelen AKP’li Mercan, Obama-Netenyahu görüşmesine dikkat çekip, hükûmetin meseleyi tâkip ettiğini söylüyor.

Gelinen noktada, İsrail’in tutumuna göre, Mavi Marmara baskını sonrası kamuouyunun TBMM’de bütün partilerin imzasıyla yayınladığı ve milletin ortak irâdesinin ifâdesi olan “bildiri”deki tedbirlerin “peyderpey uygulanacağını” belirtiyor…

OBAMA-NETENYAHU GÖRÜŞMESİ…

Lâkin, Ankara’nın lâfta kalan ve hiçbir yaptırımı olmayan “kuru kınamaları”na karşı tıpkı Yahudi lobisi gibi “kaygıları”nı ileten Obama’nın, Netenyahu’yu, Türkiye’nin taleplerine “ikna” edeceği şüpheli…

Zira İsrail yönetimi, “özür dilemek, tazminat ödemek, BM’nin uluslarararası komisyonunun kabul edip saldırının sorumlularını yargılamak ve cezâlandırmak” bir yana, baştan beri Türkiye’yi suçluyor. “Özür dilemek” bir tarafa, saldırıya sahip çıkıyor; saldırganları “kahraman” ilân edip ödüllendiriyor.

Netenyahu’nun Obama ile görüşmesi öncesi, İsril Dışişleri Bakanı Lieberman’ın, “Özür dileme’ talebini yerine getiremeyiz; gerçeklere aykırı olur” cümlesi, bu bakımdan ilginç.

Dahası, İsrail, traş köpüğü gibi göstermelik bir-iki kalemde “ambargoyu hafiflettiği” propagandası perdesinde Gazze’ye ablukayı bütün amansızlığıyla devam ettiririyor. Başta Mavi Marmara olmak üzere el koyduğu gemilerden hiçbirini iâde etmiş değil…

Bu sebeple Obama-Netenyahu buluşmasından birşey çıkmayacağı peşinen biliniyor. Her ne kadar Mercan ve iktidar partisi sözcüleri, “Türkiye-Amerikan ilişkilerini sâdece bir olaya bağlamak ve İsrail’le ilişkilere indirgemek mümkün değil” deseler de, Amerikan yönetiminin İsrail’den dolayı “tavırlı” olduğu açıkça belirtiliyor. 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesi sonrası AKP iktidarında ABD ile işbirliğinin tamgaz sürdüğü misâlini verseler de, bu defa durumun farklı olduğu, Mercan’ın “Görüştüğümüz Amerikan Kongresi üyeleri ve lobiler Türkiye ile ilgili belli bazı endişeler taşıyorlar” tesbiti, bunun itirafı…

Aslında ABD ile ilişkilerin akıbeti mâlum. Bush’tan bu yana Beyaz Saray’ın PKK terör örgütünü “düşman!” olarak duyurup “ortak mücadele” tahhüdüne rağmen, şimdiye kadar terörün tasfiyesi için tek bir terörist elebaşının teslim edilmemesi ve en iddialı olan başlık olan “anlık istihbarat paylaşımı”na rağmen toplu terörist sızmalarla yaşanan karakol ve askerî birliklere yapılan baskınlarla, vaziyet ortada. Ve hâlâ AKP hükûmeti gönderdiği heyetle “ABD’nin kaygılarını giderme”ye çalışıyor.

HÂLÂ “TELAVİV’İN TAVRI” BEKLENİYOR…

Son görüşmede Erdoğan’ın Obama’dan “PKK’yla mücadelede katkıyı arttıracağı” ve “İsrail’le gemi krizinin mutlaka açılacağı” destek sözüne mukabil bir mesâfe alınmış değil. PKK’ya karşı mücadelede—bir sonuç alınmayan İsrail Heronları yerine—Erdoğan’ın Obama’dan casus uçak predator uçaklarını talep ettiği, Obama’nın yine bildik Amerikan yönetimi numarasıyla “Şu anda Kongre’den bunu çıkaramam” diye reddettiği kaydediliyor.

Bu açıdan, Türkiye’nin bayrağını taşıyan sivil yardım gemisine uluslararası sularda saldırılıp dokuz vatandaşının katledildiği, yirmiye yakınını yaralanıp, yüzlercesinin tutuklanarak psikolojik ve maddî işkenceyle sorguya çekilmesinin hesâbını sormayı, İsrail’in tavrına bağlıyor. Askerî, siyasî, ekonomik ilişkileri sürdürmeyi, İsrail’in inisiyatifine bırakıyor.

Ankara, inisiyatifi elealan ve öncelikle saldırınının hesâbını sormak, bedelini ödetmek yerine, hâlâ en ufak bir özür dahi dilemeyen İsrail’in bundan sonraki tavrına havale ediyor. Telaviv ve Washington’la ilişkileri, saldıgan timi tek tek tebrik edip, Cumhurbaşkanı Peres’ten ’ndan en ılımlı bilinen Savunma Bakanı Barak’a kadar bir blok halinde saldırının arkasında duran Telvaviv yönetiminin insafına bırakıyor…

Tıpkı “one minute” çıkışının akabinde olduğu gibi, AKP iktidarının tutuk tutumunu deşifre ediyor. Hükûmetin, ABD ve İsrail karşısında öteden beri hep alttan alan, kırılgan, tâvizkâr ve teslimiyetçi “politik duruşu”na, çarpıcı bir “dış politika” örneği oluyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*