Risale-i Nur’dan ders okuma usûlleri üzerine

Kur’ân eczanesinden asrımıza sunulan Risale-i Nur, insanlığın bütün dertlerine devâ harikulade bir eserdir. Kaynağı Kur’ândır. Üstadı Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Müellifi de Bediüzzaman Said Nursî’dir.

On beş cilt ve toplam altı bin küsur sahifeden müteşekkil olan Risale-i Nur Külliyatı, imanî ve içtimâî bahisleriyle asrın ve istikbalin idrakine hitap ederek bütün sualleri cevaplamış ve şüpheleri izale etmiştir. Evet, “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhusus avâm-ı mü’minînin de istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.”1

Bu sebeple, Risale-i Nur hem ferdî, hem de cemaatî olarak okunmalıdır. Sadece ferdî okumalar yeterli değildir. “Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes her bir meselesini tam anlamaz. İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem Mârifetullah, hem huzur, hem ibâdettir.”2 “Ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez.”3 Hal böyle olunca, Risale-i Nur dairesine giren ve ona mensub olan ve ondan ders alıp ders verenlerin çok hassas ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Bilhassa Risale-i Nur’dan cemaate ders okuyan ağabey ve kardeşlerin bu hususta çok temkinli ve titiz olmaları lâzım ve elzemdir. Çünkü “Cemaate Sözler’i okumak zamanında, Velâyet-i kübrâ olan veraset-i Nübüvvet’teki makam-ı tebliğin envarı altına girmektir. O vakit-–ders okuyan—, dellâl-ı Kur’ân Said’in vekili, belki mânen aynı hükmüne geçmektedir.”4 Bu yüzden, ders okuyan okuyucu, bu mânâlar ışığında Risale-i Nur’a âyine olmak mecburiyetindedir.

Yeni Asya camiası bünyesindeki İstanbul Eğitim Komisyonlarının ortaklaşa hazırladıkları “Ders Okuma Usûlleri” bu hususlara ışık tutmakta ve güzel noktalar sunmaktadır. Muhterem Latif Salihoğlu Ağabey vasıtasıyla bize ulaşan bu notların, çok istifadeye medar olacağını düşünüyoruz. Bütün hizmet mahallerinin bu notlardan istifade etmesi arzumuzdur. “Risale-i Nur’un hocası Risale-i Nur’dur”5 ölçüsü ışığında hazırlanan bu notlardan bazı bölümleri paylaşmak istiyoruz. Ekseriyetini derlediğimiz notlar şunlardır:

“Dersler esas itibarıyla üç kısımda yapılmalıdır. 1- Hakaik-ı İmaniye. 2- Lâhikalar. 3- Müdafaalar. Okuyan kendi nefsini muhatap alarak okumalıdır. Lüzumundan fazla izah yapılmamalıdır. Risale-i Nur nazara verilmeli, Risale-i Nur’a âyine olunmalı, nazarlar şahsa değil eserlere çevrilmeli ve perde olunmamalıdır. Risale-i Nur’da geçen âyet, hadis ve Farsça ibarelerin derse hazırlık safhasında eksiksiz okunacak şekilde çalışılması, konuları sanki ezber biliyormuş gibi akıcı bir üslûpla okunması. Risale-i Nur derslerinin ciddiyetle takip edilmesi ve istifademizin artması için dersi okumaya veya dinlemeye gelmeden evvel zihnen, fikren, bedenen, ruhen hazırlıklı olunması… Dersin öncelikle kendi ihtiyacımız olduğunun şuuruyla okunması, dersi yapan kişinin salondakilerle onlara tahakküm edercesine değil iletişim kurma adına göz temasında bulunması, konuya uygun espri veya fıkra ile nazarların toplanması, imla kurallarına dikkat ile önemli yerlerin tekrar edilip farklı tonlamalar ile okuyarak dikkatlerin çekilmesi.“

“Üstadımızın ve Nur Talebelerinin âhir zamanda gelecek şahsın üç vazifesini birlikte yaptıkları, bunun için derslerimizde içtimâî ve siyasî konuların da sınırlandırmadan okunması gerektiği, fakat umumî derslerimizde parti tarafgirliğini ihsas edecek ifadelerden kaçınılması, bu konuda farklı düşüncelerin olabileceği dikkate alınmalı ve özel ortamlarla umumî dersler birbirine karıştırılmamalıdır. Üstadımızın aktif siyasetin içinde olmadığı her zaman nazarlardan uzak tutulmamalıdır, bizim vaziyetimiz siyasîleri irşat tarzında olmalı, bunun ötesine geçmemelidir. Siyaset tarafgirliğinden azami derecede sakınmalıyız.”

“Umumî derslerimizde iştirak eden cemaatin seviyesi dikkate alınarak konular seçilmeli, ders okuyanlar dersin konferansa dönüşmemesi için dikkat etmeli, kelime ve terkiplerin manaları verilmeli, fakat mümkün olduğunca uydurukça kelimelerin kullanılmamasına dikkat edilmeli… Risale-i Nur derslerinde izah yaparken Risale-i Nurların üslubu muhafaza edilmeli, çünkü risalelerdeki kelimeler istilâhi anlamları da kapsamaktadır. Her bilimin kendine mahsus terimleri olduğu gibi Risale-i Nur’un da kendine özel bir termolojisi vardır. Risale-i Nurların Türkçenin de asliyetini koruyacağına dair Risale-i Nur’da izahatlar var. Risale-i Nurları insanların seviyesine indirmek değil belki insanları Risale-i Nur’un ulvî ilminin seviyesine yetiştirmek için onların bilgi seviyesinin yükseltilmesine gayret edilmelidir. Elbette ders okuyanların mesleği ve mizaçları aynı olmadığı için konuya bakış açıları farklı olacaktır. Genellikle konuların açılımı için kendi mesleğinden misaller vereceklerdir, bu durum aşırıya kaçmamak şartıyla derslerimize farklı renk katabilir.”

“Risale-i Nurlar yalnızca akla hitap etmiyor, onun derslerinde birçok duygunun hisseleri var, onun için sadece aklın anlaması yeterli değil, diğer duyguların da hisselerini alması için ihlâsı esas tutmalıyız. Nazarları kendimize çekmemeye dikkat etmeliyiz. Çünkü bazen aşırı izahlar insanları ön plana çıkarabiliyor, hatta aşırı nakiller yapmakta kendini satmak olarak algılanabiliyor.“

“Okuyanın konuları çok iyi hazmetmiş olması gerekiyor. Bunun için yalnızca okunan konuya odaklanma yetersiz olabilir. Risale-i Nurların bütününe vukufiyet kazanmak için gayret gösterilmeli. Meslek ve meşrebimize ait konuların da umumî derslerimizde okunmasına cemaatimizin birlik ve bütünlüğü açısından ihtiyaç vardır.”

“Risale-i Nurlarda Üstadımızın net olarak tavırlarını belirlediği Mehdi, Süfyani Deccal, Hz. İsa’nın (as) gelmesi gibi bahislerin umumî derslerimizde de okunması, fazla ayrıntılara girilmemesi, Üstadımızın üslûbunun benimsenmesinin uygun olduğu; hiç okumamak gibi bir tefritin uygulanmasının veya açıklama bahanesiyle gereksiz ayrıntılara girmenin de uygun olmayacağı belirtildi. Mehdiyet iddialarının ortalıkta gezdiği, Süfyan komitesinin muhabbetinin telkin edildiği bir ortamda bu konulara lakayt kalmanın uygun olmayacağı, bu konularda cemaatimize doğru bilgilerin muhakkak verilmesi gereği benimsendi. Elbette içtimaî meselelerin anlatıldığı Münâzarât, Hutbe-i Şamiye ve lâhika mektuplarından da, demokrasinin genel kriterleri, din ve vicdan hürriyetinin lüzumu, Hilâfet, Cumhuriyet arasındaki uygunluk, Şeriat’ın Demokrasiyle çelişmediği gibi meseleler umumî derslerde de okunmalıdır.”

“Özellikle umumî derslerimizde rastgele müdahale anlamındaki fikir beyan etmeler, kargaşaya sebep olduğu için bunun nerede başlayıp nerede biteceği belli olmadığından fırsat verilmemesi, cemaati imtihan etme veya cemaatin imtihan edilmesi şekline dönüşebilecek tavırlardan kaçınılması, ‘ders yapanlar’ isminin ders vermeyi çağrıştırdığı için bunun yerine ‘ders okuyanlar’ olması daha uygun olacaktır. Genç kardeşlerimizin yetişmeleri için zemin hazırlanmalı. Öğrenci dersleri ve semt derslerinde onlara ders okuma fırsatı verilmelidir.”

Risale-i Nur derslerinde istifade, kalite ve feyzin artması için yapılan bu gayret ve hizmetleri alkışlıyoruz. Tamamen, “İmân dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste fark etmez. Hâlbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.”6 düsturu nazara alınarak hazırlanan bu çalışmalardan herkesin istifade etmesi temennimizdir. Ve Üstadımızın “Muhakemat” adlı eserinde verdiği Belagat dersindeki şu ifadeleri de unutulmamalıdır:

“Evet, lâfza ziynet verilmeli, fakat tabiat-ı mânâ istemek şartıyla. Ve sûret-i mânâya haşmet vermeli, fakat meâlin iznini almak şartıyla. Ve üslûba parlaklık vermeli, fakat maksudun istidadı müsait olmak şartıyla. Ve teşbihe revnak vermeli, fakat matlûbun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla. Ve hayale cevelân ve şa’şaa vermeli, fakat hakikati incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikate misal olmak ve hakikatten istimdat etmek şartıyla gerektir.”7
Bütün bu prensiplerin bilhassa umumî derslerde uygulanması çok istifadelere medar olacağı şüphesizdir.

Dipnotlar:
1- Şuâlar, 283.
2- Sözler 253.
3- Barla Lâhikası 419.
4- Age., s. 408.
5- Sözler, s. 1253.
6- Emirdağ Lâhikası, s. 545.
7- Muhakemat, s. 123.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*