Sağcı-solcu ya da topuzcu-Nurcu

Bediüzzaman 13. Mektupta bir sosyolojik tahlil yapıyor ve diyor ki:

1. Bu zamanda insanların büyük çoğunluğu günaha batmış olarak ve hizmete muhtaç bir halde yaşıyor.

2. İnsanların küçük bir kısmı ise bir yolunu ya da vasıtasını bulmuş ve hiç değilse büyük günahlardan uzak kalabiliyor. Bu kısım, bilhassa hizmete muhtaç birinci kısma hizmet etmeye talip olabilir ve olmalı.

Ama hizmet de iki türlü olur. Zira birinci grup iki alt gruptur:

1.1. Günahların içinde debelenenlerin bir kısmı, bir tür sarhoşluk içinde ve bu kötü halinden şikâyetçi değil, hatta memnun.

Bunları kurtarmanın ve ahiretlerine hizmet etmenin tek yolu bunları manevî sarhoşluktan uyandırmak. Uyandırmanın tek yolu ise zor kullanmak yani kanunla ve müeyyideyle cebretmek.

Bediüzzaman işte bu gücü, siyasî akımlar (siyaset cereyanları) ve devlet kuvveti (siyaset topuzu) olarak isimlendiriyor.

1.2. Günahkârlar grubunun ekseriyeti ise halinden şikâyetçi, samimî dindarlığa imreniyor, günahkârlık bataklığından kurtulmak için bir yol ya da vasıta arıyor, ama bulamıyor.

Bu ikinci grubu kurtarmak birincisinden daha kolay ve daha gerekli. Zira zaten kurtuluş yolu arıyorlar. Nur gösterip nasihat etmek yeterli. Aldatma riski, korkutma ve samimiyetsizlik içermediği sürece bu hizmet biçiminden netice alınır.

Ve en önemli tesbit:

Başkalarına hizmet etme kapasitesine sahip dindarların önemli kısmı siyasetçi olmuş, sarhoş mütemerritleri ayıltmak için siyaset topuzunu yani devlet kudretini eline geçirmeye ve elinde tutmaya çalışıyor.

Oysa nura muhtaç ve ihtiyacının da farkında olan büyük kitleye nasihat hizmeti verenlerin sayısı, olması gerekenden çok az. Zira dindarların çoğu topuzcu, devletçi.

İşte Bediüzzaman, bu yüzden “Ben asıl gerekli olan hizmeti nasihat etmek olarak anlıyorum, siyasete girmiyorum, olaylara ve kişilere siyasî bakmıyorum, devleti ele geçirmeye çalışmıyorum, hatta bundan kaçıyorum” diyor.

Akla bir soru gelebilir, cevaplayalım.

Elbette Bediüzzaman da çok partili sistemde bir partiye oy veriyor. Ayrıca hangi partiye oy ve destek vermenin uygun ve gerekli olduğu hususunda talebelerine ders de veriyor. Hatta siyasetin ve idarenin nasıl yapılması gerektiği hususunda siyasilere ve bürokratlara da ders veriyor. Zira bunların hiçbiri, “siyasî cereyan kurmak ya da siyasî cereyana âlet ve tabi olmak” anlamında siyaset değil.

Bediüzzaman bu yüzden, “Kur’ân’a aittir ve umumun malıdır” dediği Risale-i Nur’u bütün hizmet erbabının “nasihat el kitabı” olarak görüyor.

“Nurcular”ı da “topuzsuz nasihat için gerekli eserleri neşredecek olan mütesanit heyetler ve sistemler” olarak açıklıyor.

Siyasî gayreti ve bakışı ise topuzculuk olarak tarif ediyor ve talebelerini de kendisini de uzak tutuyor.

Siyaseti mi? Elbette birileri yapacak. Bediüzzaman bu işi dindar demokratlara bırakıyor. Din hizmeti ve dinî nasihat yapabilecek kişileri ise insanların dünyasına hizmet eden “sağcı siyasetçi ya da bürokrat” olarak değil, “Nurcu yani nasihatçi hizmet erbabı” olarak görmek istiyor.

Siz bu tasnifin neresindesiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*