Risale-i Nur’dan “siyaset” dersleri

Durduk yere adeta kıyasıya bir “ölüm kalım mücadelesi”ne dönüştürülen 30 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kalmışken, 2009 mahallî seçimleri öncesinde çıkan bir yazımızda (22.3.09) Risale-i Nur’dan aktardığımız bazı ölçüleri bir kez daha tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz.

O ölçülerin ifade edildiği pasajlardan biri:

“İman hizmeti, iman hakaikı, bu kâinatta herşeyin fevkindedir, hiçbir şeye âlet ve tâbi olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında, o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tâbi veya alet telâkkî etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’an-ı Hakimin hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş.” (Tarihçe, s. 466-7)

Bir diğer mektuptan cümleler:

“Risale-i Nur ve ondan tam ders alan şakirtleri, değil dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karşı da Risale-i Nur’u alet edemez.

“Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükümet, ne şekilde olursa olsun, Risale-i Nur’a eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtırlar. Değil korkmak veyahut adavet etmek, en dinsizleri de onun dindarâne, hakperestâne düsturlarına taraftar olmak gerektir.” (a.g.e., s. 483-4)

Bu derslerin gereği olarak Nur talebelerinin hassasiyetle kaçınıp uzak durdukları siyaset, hangi yolla olursa olsun devlet ve iktidarı ele geçirip yönetime hakim olmak anlamında.

Tek parti diktasının ülkede hükümferma olduğu dönemde verilen bu dersler, o zaman mevcut idareyi değiştirmenin tek yolu gibi görünen “isyan”a, bilhassa masumların mağduriyetine yol açacağı için, şefkat, merhamet, vicdan prensiplerinin gereği olarak kapıyı tamamen kapatırken, bilâhare açılacak olan “barışçı yollarla iktidar yarışı”nda en önemli faktörün propaganda olduğunu ve siyasî propagandanın iman hakikatlerini tebliğ vazifesiyle bağdaşmadığını hatırlatarak, o cenahtan da siyasetle doğrudan iştigale cevaz vermiyor.

Ama çok partili demokraside bu tavrın pasif ve depolitize bir duruşu netice vermesine müsaade etmiyor. Dindarların din adına siyaset yapıp iktidar mücadelesine girmesine izin vermezken, siyasetin demokratlar eliyle dine hizmet etmesini sağlayacak formülü sunuyor.

“Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın ve karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin” (Kastamonu Lâhikası, s. 164) tavsiyesi ise, bütün bunların üzerinde, “Gelip geçici siyaset rüzgârlarına kapılarak kardeşlik hukukunu zedeleyecek ve sarsacak itici ve kırıcı tavırlardan mutlaka kaçının” ikazıyla, yukarıdaki dersleri tamamlıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*