Said Nursi ve Mustafa Kemal

Tarihçi Murat Bardakçı, bir tv programına birlikte çıktığı Kemalist profesörleri adeta madara etti.

Bardakçı, Mustafa Kemal’in Kurân’a ve İslâm dinine hor bakışını, ateist ve maddeci yaklaşımını, vahye karşı gelişini, hafızlarla alay edişini delilleriyle birlikte tek tek anlattı.

M. Kemal’in bu yönlerini bilerek ve kasten gizleyen “Atatürkçü prof.lar” hık-mık ettiklerinde ise, gayet merdâne bir tavırla “Lütfen kıvırmayın; doğrusu bu. Ki, bunun böyle olduğunu siz de biliyorsunuz; ama…” diyerek, ekrandan yalan-yanlış bilgiler vermelerini engellemiş oldu.

Bardakçı’nın M. Kemal’in dinî-manevî yönü üzerindeki perdeyi yırtıp atan o programdaki konuşmaları “sosyal medya”da viral oldu; günlerce izlenme-tıklanma rekorları kırdı.

Aynı programda kısa bir konuşma yapan Sn. Erhan Afyoncu da “Atatürkçüler, M. Kemal’in bu yönü bilindiği takdirde, millet ondan soğur, ondan uzaklaşır diyorlar” tesbiti ile, bir bakıma taşı gediğine koymuş oldu.

*

Gönül ister ki, Sn. Bardakçı gibi tanınmış kimseler, M. Kemal ile zıt dünya görüşüne sahip olan Said Nursî’nin de temsil ettiği dava, ortaya koyduğu hizmet ve manevi şahsiyeti ile ilgili olarak delilli programlar yapsın. Dahası, iki zıt şahsiyeti mukayeseli bir şekilde milyonlara olduğu gibi anlatsınlar.

Böyle bir amme hizmetini yaparlar mı bilinmez; ama, Said Nursî, bu meselede en ufak bir tereddüde dahi yer bırakmayacak şekilde eserlerinde, müdafaalarında ve lâhika mektuplarında yeterince açıklık getirmiş bulunuyor. Bilvesile, o beyanların bir kısmını burada dikkat nazarlarına sunmaya çalışalım.

*

Said Nursî ile Mustafa Kemal aynı çağda yaşamış olmakla beraber, iki tarafın da itikadına göre aralarında “küllî bir muhalefet” var.

1922 yılı sonları ile 1923 yıl başlarında Ankara’da aralarında cereyan şiddetli münakaşaların ardından, fikren ve mânnen yollarını ayırmış ve ömürleri boyunca bir daha da yakınlaşmamış ve uzlaşamamışlardır.

Bizzat M. Kemal’in isteği ve bilgisi dahilinde 1925’teki Şeyh Said Hadisesi sonrasında Van şehri yakınlarında bulunan Erek Dağındaki inzivagâhından alınan Said Nursî, hayatının sonuna kadar sürgün, hapis ve tarassut altında bulundurulmuş, hatta vefatından sonra mezarında dahi rahat bırakılmamıştır.

Yaşanan gerçeklerin bu merkezde olduğunu, bakın Said Nursî nasıl teyit ve te’kid ederek anlatıyor: “…Çok emârelerle bildik ki: Bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir. Evet, bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki: O, beni taltif etmek ve bütün Vilayât–ı Şarkıye’ye vaiz–i umumî yapmak için, Ankara’ya istedi. Ben oraya gittim. Bu gelen üç madde, beni onun dostluğundan vazgeçirdi…” (Emirdağ Lâhikası: 247)

İsteyen, devamını ilgili kaynaktan okuyabilir. Said Nursî, burada olduğu gibi daha başka mektuplarında da M. Kemal’e hangi meselelerde itiraz ettiğini, onunla niçin çalışmak istemeyip dostluğunu reddettiğini, bu yüzden başına ne tür belâlar geldiğini, buna rağmen yine de pişmanlık duymadığını detaylı bir şekilde izah ediyor.

Bu izahları okuyunca, “Bediüzzaman Mustafa Kemal’i yeterince tanıyamadı; tanısaydı kanaati değişirdi” şeklindeki iddiaların ne kadar çürük olup havada kaldığını, hatta bu tür iddiaların tevil götürmez birer zırvadan ibaret olduğunu kat’î sûrette anlamak mümkün olur.

Evet, Said Nursî, hayatını ortaya koyarak ve herşeyi göze alarak—fiilî çatışmayı dinen de doğru bulmadığı—M. Kemal ile dost geçinmeyi kabul etmedi. Bunu ispat etmek için deliller pek çoktur; aksi yönde ise, gösterilebilecek inandırıcı bir tek delil yoktur, vesselâm.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*