Akıl nimeti ve tefekkür ibadeti – 1

Bu âlemde yaratılmış olan varlıklara ibret ve hikmet gözüyle inceleyip, Yaratıcıları hesabına bakarak ders almaya tefekkür denilir.

Tefekkür zihin tembelliğini atar ve insanı mânen Allah’a yaklaştırır. Marifetullah denilen, Allah’ı bilmek ve tanımak mertebelerinde terakki ettirir.

Enfüsî ve âfâkî olmak üzere iki çeşit tefekkür vardır. Enfüsî tefekkür, insanın iç dünyasını anlamaya çalışıp onunla Rabbine yakınlaşmasıdır. Âfâkî tefekkür ise, kendi dışındaki varlıklara bakarak, onların üstündeki İlâhi sanatkârı görüp, Yaratıcısını idrak etmeye gayret etmesidir. Her iki tefekkür birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır.

Enfüsî tefekkürde inceden inceye araştırma yapılması, maddi vücudumuzdaki her organdaki İlâhi sanatları görmeye ve onlarla Sanatkârını tanımaya vesiledir. Aynı zamanda, Yüce Yaratıcının verdiği duyguları da yakından tanıyarak, onları veren Allah’ın maksat ve gayesine uygun olarak kullanma nimetine mazhar olunur. Nasıl ki, emri altındaki memurları yakından tanıyan bir yönetici, onları kabiliyetlerine göre en iyi şekilde değerlendirir ve istihdam eder. Aynen öyle de; kendi duygu ve kabiliyetlerini yakından ilen bir insan da, onları veriliş gayesine en uygun bir şekilde yönlendirir ve hayatını Allah’ın istediği istikamette yaşama nimetine kavuşur.

Mânevi dünyamıza verilen bütün duygularımız şüphesiz kıymet biçilemeyecek kadar çok değerlidir. Her duygunun kendine göre veriliş gayesi ve ibadeti vardır. Meselâ; o duygular içinde en kıymetlisi olan ve diğer duyguların da kıymetini arttıran en değerli nimet akıldır. Aklı olmayan bir insanın, diğer duyguları fonksiyonlarını yapamaz. Onun için de akıl, en başta gelen çok büyük bir nimettir. Akıldan yoksun olan bir insana, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmek söz konusu değildir.

Kalbin vazifesi Allah’ı nihayetsiz bir muhabbetle sevmektir. İradenin vazifesi Allah’a ibadet etmektir. Lâtifelerin vazifesi mânen Allah’ı müşahede etmek olduğu gibi; aklın veriliş gayesi ve vazifesi de Allah’ı bilmek, tanımak ve iman etmektir. Ancak, akıl tek başına Allah’ı bulmaya ve tanımaya yeterli değildir. Bunu en iyi bilen ve aklı veren Allah, onun önünün aydınlatmak ve gerçeği bulmasını sağlamak için semâvi kutsal kitaplar ve onları tebliğ eden peygamberler göndermiştir. Akıl, onlar sayesinde dengeyi ve istikametli yolu bulur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*