Uhuvvette suhulet ve selâmet var

Herkesin birbirine eşit-müsavi olduğu uhuvvet, kardeşlik dairesi geniştir.
İçinde herkese yer var. Kimsenin kimseden herhangi bir üstünlüğü, imtiyazı bulunmadığı için, dışlanmak, dışarı atılmak da söz konusu değil. Beğenmeyen, yahut buna kanaat etmeyip giden, kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla gitmiş olur. Esasen, öyle de olmalı. Dolayısıyla, giden kimsenin şikâyet etmeye hakkı olmaz; olsa da, o şikâyet kendisine döner.

Yirmi Sekizinci Lemâ’da, bu meseleye neşter vuran “Bir Düstûr”da şu ifadeler zikrediliyor: “Risale-i Nur’un dairesi çok geniştir; şakirdleri pek çoktur. Harice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz. Her insanda bir kalb var. Bir kalb ise, hem dairede hem hariçte olamaz.”

Evet, içi gibi yolu da hem geniş, hem de güvenli olan uhuvvet dairesindeki feyize, berekete, şefkate kanaat etmeyip harice gidenler, güneşe emsâl ancak sönük bir lambayı bulabilir. Sönük lamba ile de, bu zamanın tehlike saçan yollarında selâmetle gitmek pek zordur. Kaza ihtimali yüksektir. Zira, uhuvvet dairesi dışındaki feyizli görünen yolların çoğu “gizli buzlanma”ya benzer. Onlarda pür dikkat ile gidilmezse, fâcia kaçınılmaz olur.

Evet, trafik diliyle söylemek gerekirse,“gizli buzlanma”nın olduğu yollar, özellikle köprüler, viyadükler, en tehlikeli, en maliyetli ve en ölümcül kazaların yaşandığı noktalar arasında yer alır.

Çünkü, uzaktan pek fark edilmiyor. Yolun, asfaltın rengiyle tıpatıp aynı görünüyor. Bu sebeple de, o noktada tedbirsiz davranılıyor; akıbet ise, zaman zaman büyük felâketlerle neticeleniyor.

Uhuvvetkârâne münasebetlerle teşkil edilmiş olan bir şahs-ı manevî sermayesini, şahs-ı vahidlerin arzu ve inisiyatifine bırakmamak gerektir. Yoksa, birikmiş, teraküm etmiş emeklerin zayi olma, hebâ olma tehlikesi daha da kuvvet kazanır.

Kabiliyet ve meziyeti yüksek olan kimseler, başlangıçta hiçbir sakınca-tehlike alâmeti görülmese de, haddinden fazla ilgi, teveccüh gördüğü, yahut gösterildiği takdirde, kimyevî değişim gibi, zamanla hissiyat veya mizaçlarda bazı değişimler baş gösterebilir.

Meselâ, belli bir kabiliyet veya kapasite sahibi olan kişi, haddinden fazla teveccüh-ü ammeye mazhariyet olduğunda, zamanla kendini imtiyazlı, hatta bir nevi mürşid gibi hissetmeye başlayabilir.

Belki de hiç farkında olmadan “Bende birşeyler var. Boş adam değilim” zehabına kapılabilir. Olur olmaz konularda ahkâm kesmeye yönelir. Gitgide kendini bir dairenin merkezi, daha ileride ise en makbul, en ehil kişiymiş gibi tuhaf davranışlar sergilemeye başlar ki, bu durumda tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Zira, Nurun uhuvvet dairesi içinde hiçkimse “mürşidâne vaziyet” takınamaz, takınmamalı.

Aynı şekilde, uhuvvet dairesinde hiçkimse “müridâne vaziyet”i takınamaz ve takınmamalı. Düstûrlar arasında buna da ruhsat verilmemektedir.

Şayet nuranî ölçü ve prensiplere riayet edilmez de, müridane veya mürşidane vaziyet takınmaların yolu açılırsa, o takdirde acaba neler olur?

Zamanla şahıs merkezli yapı örneklerinde de görüldüğü gibi, olacağı şudur: Müridane veya mürşidane vaziyetlerin revaç bulduğu durumlarda, Kurân’ın feyziyle ihdas edilmiş olan Nur’ûn ulvî, hakikatli düstûrları adeta ters-yüz edilmiş gibi bir vaziyet hasıl olur.

Yani, daima kardeşlik dairesinde buluşmaları gereken kimselerin, daima canlı ve dinamik tutmaları gereken meselâ “müfritane irtibat” gibi ulvî bir prensibi, adeta zıddına inkılâp ettirme mânâsındaki “müridâne irtibat”a çevirir.

Oysa, şahıslar fani, kudsî düsturlar ise daimidir.

Dahası, düstûrlara riayet ile giden, yüce dağları aşmış; destursuz ve düstûrsüz giden ise, düz ovada yolunu şaşırmış.

Cenâb-ı Hak, bizi Nur’un kudsî düstûrlarına hakkıyla riayet edenlerden eylesin diyerek, bu muazzam hakikate projeksiyon tutan bir düstûrlar manzumesi ile nihayet verelim:

“Risâle-i Nur’un tâlimâtı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakkî etmeliyiz.”

(Kastamonu Lâhikası: 57; Emirdağ Lâhikası: 66; Hizmet Rehberi: 243)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*