Unuttuk dünyanın fani olduğunu

Kısacık dünyaya bunca huzursuzluğu nasıl sığıştırdık, ha!

Annem rahmetli, başını çevirmeye akşam oluyor, derdi. Zamanın çarçabuk geçtiğini anlatan bir Anadolu aynası, sözlüğü, gözlüğü…

Bize ne oluyor, ha; burnumuzdan solur olduk! O ağırbaşlı uslu sakin insanlar nerde?

Bunca okumuş yazmış adamlarız; [adam gibi] yaşamanın yollarını niye bulamıyoruz!

Her şeye aklımız yetiyor. Üç kuruşumuzu kimseler kapmasın diye; gözümüzü dört açıyoruz.

Ya huzurumuzu kimler kapıp kaçırdı?

Hemen suçlamaya başlamayalım.

Kimin elinden tuttun, ha!

Bir dertlinin gözyaşını sildin mi? Borcunu harcını gözünü kırpmadan ödedin mi?

Üç beş öğrenciye kitaplar hediye ettin, harçlık beşlik verdin mi? Nasihat niyetine yemekler yedirdin mi?

Evin, araban, eşyaların pırıl pırıl… Güle oynaya kullan da… gösterişten kaçıyor musun; hoşlanıyor musun?

Bütçenin ne kadarını kitaplara, sanata ayırıyorsun? Kitapsız, okumasız, yazmasız olmaz, olamaz, olamayacak. Baksana dünyaya. Okuyanlar ve okuyamayanlar diye ikiye ayrılmış. Birinde kan, gözyaşı, çığlık; ötekinde yüz yıllık, bin yıllık fark…

Öyle sessiz sedasız, [kokmadan bulaşmadan] yaşayacağını mı sanıyordun? Bak; korkular, gözyaşları, ölümler içindeyiz.

Unuttuk dünyanın fani oduğunu.

Şimdi parasız pulsuz, çulsuz yaşayanları hatırla.

Hem kitaba uzak ol hem de yaşadığını zannet.

Şimdi düşünme vakti.

İçini dışını gözden, gönülden geçir.

İyi sarsıldık, sarsılıyoruz; uyandırmak için başımıza dikilmiş bekliyor musîbetler. Daha bet daha beter olmadan horozların sesini olsun duyalım.

“DÂVÂ İNSANLIK DÂVÂSI”

Öyle değil…

Belki böyle de değil…

Konuşalım gel, gel!

Hakem olsun hakikat.

Hürriyet bayrak…

Aramak bulmak için…

Öteyi beriyi bırak!

Göz göze gelelim önce.

Paylaşılmayan ne?

 

“Dâvâ insanlık dâvâsı…”

Duy Âşık Veysel’i;

Kulağın kör değilse!

 

Gölgelerin bölgesinde…

Bilsem ki neresinde!

Hevesinde, neşesinde…

Bir “ânlık” bûsesinde…

Çetin mi çetin savaşlar…

Ve hüsran ateşinde…

Mimsiz medeniyetin cenderesinde imdat çığlıkları…

Bir “gölge” gördüm.

Allah hayretsin; anlat hele!

Hayra karşı gelesin de…

Gölge işte; nesini anlatayım!

Baktım ki güneş dağların ardına düşmüş.

Bir ânmışız ve düşmüşüz.

Vitrinler yol boyu gölge…

Çağırıp duruyorlar boyuna.

Yakamı çekiştiriyorlar.

Ben misafirim; bilmiyorlar.

Bir gölge gibi uzaklaşıyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*