Hemen her zelzeleden sonra, medyaya demeç veren profesörleri görmüşüzdür. Teknik bilgiler vererek bir sonraki zelzele hakkında bazı tahminde bulunduklarına hepimiz şahit olmuşuzdur. Ortak cümleleri “her an yeni bir zelzele olabileceği” hususudur.
Zelzeleye hazırlıklı olmamız gerektiğini, binaların çoğunun zelzeleye dayanıksız olduğu da ifade edilir. Peki senelerdir aynı cümleler etrafında dönen bu izahatlar gerçeği ne oranda karşılıyor? Bu maddî açıklamalar hakikati yeterli düzeyde ifade ediyor mu? Manevî yönü ihmal edilen bir yaklaşım bizim İlâhî gayenin mesajını almamıza engel teşkil eder mi?
Üstad Bediüzzaman ondördüncü sözün zeylinde aslında çoğu insanın zelzele ile ilgili en çok akla takılan hususları soru-cevap şeklinde özetliyor. Çok uzun olmayan bu cevaplar zelzeleye nasıl bakmamız gerektiği konusunda bizlere ışık tutuyor.
Üstad, zelzele bahsinin giriş kısmında “Küre-i arz, hareket ve zelzelesinde vahiy ve ilhama mazhar olarak emir tahtında depreniyor.” (Sözler, s. 198) cümlesiyle en baştan esbap ve vesaiti aradan çıkararak bizlerin bu durumlarda Rabbimizi hatırlamamız gerektiği hususunda ikaz ediyor. Esbap ve vesait dışında düşünemeyen ve düşünmek istemeyen profesörlerin kulakları çınlasın!
İlk soruda zelzelenin istirahat vakti olan gece yarısında gelerek çoğu halkta korku ve meyusiyet vermesinin sebebi soruluyor. Üstad, özetle alenen işlenen (bilhassa teravih vaktinde) günahlar olarak açıklıyor. İlk başta anlamakta zorlanabiliriz. Zira, medyada sürekli olarak sebebinin “tektonik hareketler!” olarak nazara veriliyor. Oysaki yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de helâk edilen herhangi bir kavme baktığımızda net bir şekilde hakikat ortaya çıkıyor. Helâk edilen her bir kavim işlediği günahlar sebebiyle helâk edilmiştir.
Ahir zaman da ise helâk edilme değil, kıyamete kadar süre verilme şeklinde tezahür etmiştir. Ancak, insanlık tarihinde olmadığı kadar afetin bu zamanda vuku bulması “İlâhî ikaz!” olarak yorumlanarak, ibret alınması gerekmektedir.
Zelzele sebebini “işlenen günahlar” olarak ifade edilmesi en günahkâr olan gayri müslimlerin neden bu afete maruz kalmadığına dair ikinci soruyu akla getiriyor. Malûmunuz hataların büyük ve küçük olmasına göre mahkemeler değişir. Meselâ, ağır ceza mahkemeleri şehir merkezlerinde bulunur ve büyük cinayetlere orada bakıldığı gibi gayri müslimlerin hataları da tacil edilerek ahirete (büyük mahkemeye) bırakıldığı nazara veriliyor. Bizleri rahatlatan bu izahlar Rabbimizin hikmetini ve şefkatini göstermesi açısından da manidardır.
Müslüman memleketlerinde de herkes hata yapmıyor. Yani, zelzeleye sebep verecek günahları işlememesine rağmen bu afetin geneli etkilemesinin sebebi de üçüncü sorunun konusunu oluşturuyor. Bizler için çok ehemmiyetli bir ikaz edilerek izahat yapılıyor: “Ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder” (Sözler, s. 199) Yani o günahlara seyirci kalmak, susmak, elimizle, dilimizle ya da kalbimizle buğz etmememiz o zalimlere destek manası taşırken, bizleri manen onlara katıldığımız anlamına geliyor.
Rabbimizin adaleti en küçük bir haksızlık yapmamayı, her mazlumun hakkını vermeyi iktiza eder. Özellikle hatasız ve masumların diğer insanlar gibi zarar görmesi ve belki de vefat etmesi dördüncü sorunun mevzusudur. Kader Risalesi, ilgili hadis hatırlatılarak bu dünyanın imtihan dünyası olduğu ve ayrıca bu masumların aldığı ücretin çekilen azaba kıyasla hiç hükmünde olduğu nazara verilerek ne denli adalet, hikmet ve merhametin tecelli ettiğini anlama imkânına vesile oluyor.
Peki, bir kısım insanların yapmış olduğu hatalar hususî ceza şeklinde değil de zelzelenin musallat edilerek ifâsı acaba Âdil ve Rahîm isimlerine ne derece uygun düştüğü konusu beşinci soruda akla getiriyor.
Üstad, sadece bir olayın tek bir vazifeden ibaret olmadığının izahını yaptıktan sonra bütün mahlûkların hukukuna tecavüz anlamına gelen şümullü isyanların ve hataların karşılığında gelen zelzelenin mezkûr isimlere ayna olduğunu ifade ediyor.
Esbap ve vesaite takılan insanların maddî izahlarının hiç hakikat boyutu yok mudur? hususu da altıncı sorunun mevzusu. “Dalâletten başka hiçbir hakikati yoktur.”(Sözler, s. 200) şeklindeki ilk cümleden sonra dünyamızdaki değişimlerin tesadüflerle izahının ne kadar müşkül olduğu açıklanıyor. Tüfek misali de en âmi insanın anlayabileceği bir sadelikte konuyu vuzuha kavuşturuyor.
Yedinci ve son soruda da iki konu öne çıkıyor. İlki zelzelenin öncelikli hedefinin bu memlekette yaşayan İslâm halkının olması. İkincisi de neden Erzincan ve İzmir taraflarında daha yoğun bir şekilde gözlemlendiği. Üstad, ilk konuya Ramazan ayına gerekli hürmetin gösterilmesi, gafillerin uyandırılması ve özellikle namaza uyandırmak amaçlarının olduğu ifade ediliyor. Ayrıca, Erzincan gibi yerlerde daha sık görülme sebebini de daha az işlenen günahların temizlenmesi ve ehli zındıka faaliyetlerine tokat atılması şeklinde özetliyor.
Görüldüğü üzere zelzele hususunda Üstad Hazretleri kafaları en fazla meşgul eden yedi soruyu muhtasaran cevap vererek bu konulardaki soru işaretlerini izale ediyor.
Rabbim hakkıyla okuyup yaşamayı nasip eylesin inşallah.
Cenk ÇALIK
İlk yorum yapan olun