Kur’ân-ı Kerim, Risale-i Nur ve Yeni Asya

Bundan birkaç hafta evvel, balkondaki masanın sandalyesine oturup, gazetemiz Yeni Asya’yı masanın üzerine koyarak okudum.

Bitince, kalktım Risale-i Nur Külliyatı’ndan, “Sözler” mecmuasını getirdim. Hani, balkondaki masa biraz toz olabilir diye, kitabımı gazetenin üzerine koyup okudum. Onda da mu’tad okumam bitince, bu sefer devam eden hatmimi okumak için Kur’ân-ı Kerîm’i getirdim. Gazetenin üzerindeki Sözler’i, bir nev’i rahle yapıp, Kur’ân’ın altına koyarak okudum. Fakat gayr-ı ihtiyarî olan ve iyi bir tevafuk teşkil eden bu manzara hoşuma gitti, resmini de çektim. Ve tabiî, fikir dünyamıza bunu işleyip, tefekkür etmeye başladık.

Acâib bir tevafuk olmuştu. En üstte Kur’ân-ı Kerîm, onun altında Risale-i Nur ve en altta da Yeni Asya. Bunların birbiriyle irtibatını düşündüm.

 

Dinsizliğin revaç bulduğu son asırda, Kur’ân’a karşı yapılacak veya yapılmak istenen tecavüzlere karşı, Üstad Said Nursî Hazretlerinin sözleri aklıma geldi. Taa yirminci asrın başında, bin dört yüz senedir Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan Osmanlıyı yıkma plânlarında, İngiliz dessaslarının; (İngiliz Meclis-i Mebusanında, Müstemlekat Nazırı elinde Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” hitabesini öğrenen, Üstad Said Nursî âdeta, bir volkan gibi coşarak; “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim, Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur.”) diyerek, Kur’ân’ın bu asra hitab eden tefsirini yaparak, Risale-i Nurlar’ı, Kur’ân’a payanda yapıp, ona karşı olacak veya olan hareketleri püskürtmüştür.

İşte, okuduğum Kur’ân’ın altında, ona rahlelik yapan Risale-i Nur, bana bunu hatırlattı.

Üstadın, Risale-i Nurlar’ı neşretmeye başladığı Cumhuriyetin ilk senelerinden beri, süfyanizm güçleri şeş cihetten ona hücumlarını yapmışlar, bunlardan en şen’isi de matbuat ile yapılarak, geniş halk kitlelerine hep menfî propaganda da bulunmuşlardı. Milletin nazarında, Risale-i Nurlar’ı ve Nur Talebelerini o kadar kötü gösteriyorlardı ki, bizim yarım asır önce Nur Talebeleriyle tanıştığımız zaman, “ellerinde kocaman 99’luk tesbih, çember sakallı, şalvarlı vs.” tipleri göremeyince şaşırıp, “vay anasına yahu, bu gazeteler nasıl anlatıyordu, bunlar nasıl insanlar?” deyişimizi hatırladığım gibi, bu gazeteler, insanı bıktırırcasına menfî reklâm yapıyor, “Nurcular, filân yerde ayin yaparken yakalandı” haberlerini anında ve kocaman puntolarla verirken, aynı Nur Talebelerinin beraatlerini hiç vermiyorlardı. Artık Nur Talebeleri buna bir çare arayıp “lâhana yaprağı kadar da olsa, bizim bir gazetemiz olmalı..” hayâli, haftalık “İttihad” ve neticesinde, İttihad’ın doğurduğu “Yeni Asya” zuhur ediyordu. Üstadımızın bir arzusu olan, “Matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim. (…) Matbuat lisânıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.” sözlerinin tahakkuku, Yeni Asya ile yerine geliyordu.

Yeni Asya’ nın neşir hayatına başlamasıyla, Nur Talebeleri sevinçten bayram etmişti. Artık matbuatta Risale-i Nurlar ve Nur Talebeleri aleyhinde bir taarruz vâki olursa, Yeni Asya bunu anında püskürtecekti. Ve öyle de oldu. Risale-i Nurlar’ın matbuattaki lisanı olan ve Risalelerin hizmetine âmade olan Yeni Asya ile alâkalı, Üstadımızın sadık talebesi ve onun kucağında vefat ettiği rahmetli Bayram Yüksel Ağabeyin, bir gün ziyaretine gittiğimizde, içlerinde bizim de bulunduğumuz bir kaç kişiye, tarihini de kaydettiğimizi söylediği şu sözler, Yeni Asya’nın ehemmiyetini daha çok anlatıyor: “Gazetede (Yeni Asya) Üstadımızın hayatı neşroluyor. (N. Şahiner’in yazdığı Tarihçe-i Hayat). Gazeteye muarız olan, Üstadımıza muârız olur. Üstad’a muârız olmak, Risâle-i Nur’a, Allah muhafaza İslâmiyete karşı gelmektir.” O zaman bunları not ederek düştüğümüz tarih de; 10 Nisan 1974.

Evet, o günkü tevafuklu üç okumaların anımdaki düşündüğüm gibi, güzel bir manzaranın meydana gelmesine sebeb olmuştu.

Kur’ân’ın muhafazası, zaten Rabbimizin taahhüdündedir. Ona hizmet eden Risale-i Nurlar ve onun da bir müdafii olan Yeni Asya da, şükürler olsun, yine Rabbimizin inayet ve muhafazası altında hizmetlerini yapmaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*