Vefatının 26 sene-i devriyesi münasebetiyle.. Hasan Âtıf Ege (Aydınlı Hasan)

alt

Risale-i Nur’un satır aralarında”Aydınlı Hasan” olarak ismi geçer. Asıl adı Hasan Atıf Egemendir. Aslen Sinopludur. 1900 yılında dünyaya gelmiştir. Hazret-i Üstad ı ilk defa 1941 senesinde Kastamonu’da ziyaret eder. Üstadı ilk ziyaretini ise şöyle anlatır:

“1941 senesinde Çankırı yoluyla Kastamonu’ya Üstad’ı ziyarete gidiyordum. Yolda İbrahim Fakazlı ile karşılaştım. Fakazlı beni Üstad’a götürdü. Üstad’ı ilk ziyaretim böyle olmuştu.” (S. Şahitler,  c. 2, N. Şahiner, Nesil Yay, s. 277.)

Hasan Atıf Ağabey, artık Nur deryası içine dalmıştır. Aziz Üstad’ın etrafında pervaneleşir.

Nura hizmet yolunda himmetini sarf eder. Soma, Sandıklı, Çivril, Dinar gibi mekanlarda Nur hizmetine koşturur. Üstad’ın senasına mazhar olur. Yazdığı bir mektupda Üstad Hazretleri kendisine,”Sandıklı tarafında kemal-i şevk ve ciddiyetle faliyette bulunan Hasan Atıf kardeş”(Kastamonu: 94) diye hitap eder. Sonra, “Sen o havalideki bir tek Âtıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir” (a.g.e: 116)  diyerek ekler Aziz Üstad. Ciddiyet içinde faliyette bulunduğu kudsî Nur hizmeti yüzünden medrese-i Yusufiyeye gönderilir. Bu vesileyle Üstad’la beraber Denizli ve Afyon hapishanelerinde çileye maruz bırakılır.

Bu hal ve vaziyete mukabil Üstad, Hasan Atıf’la alkadardır. Onu teselli eder ve derki, “ hapsolan atıf ve arkadaşlarına teselli veriniz ve merak etmesinler Allah kerîmdir ve rahîmdir. Âtıf’a da yazınız merak etmesin ve müteessir olmasın. O da bir kaza-i İlâhîdir…” (a.g.e: 231)

Sonra, kudsî Nur hizmetinin cefa ve çilesi içinde kaderin garip cilvesine mazhariyetine mukabil, Aziz Üstadı’n kahraman Nur erleri hakında ifade buyurduğu şu yüksek mânâya mazhar olur Âtıf Ağabey…

Üstad der ki: “Bu eski ve yeni iki medresey-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vaz geçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tahacüme karşı kuvve-i  maneviyesi kırılmayan zatları ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi melaike ve ruhanîler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım var…” (Şualar: 272) Mânen alkışlanmanın mükafaatı nasıl tarif edilir? Bilmiyorum…

Hazret-i Üstad’ın yine bu Nur kahramanı Âtıf Ağabey hakkında oldukça mânidar bir mektubu daha mevcuttur. Mektubunda derki: “Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakikî bir nasihi ve Risale-i Nur’un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim…(Kastamonu: 224)

Nurun satır aralarında mevcut mektuplardan birisinde yine şöyle bahseder:

“Hasan Âtıfın bize yazdığı şaşaalı ve cazibedar Mucizat-ı Kur’ân’ı esas yapıp sair Risalelerde İ’caz-ı Kur’ân’ın nüktelerine dair mebahisi ona zeyiller şeklinde ilhak ettik. Güzel bir surette geldi” (a.g.e: 100)

Hasan Âtıf Ağabey’in mühim bir husisiyeti de yazı hattının güzel oluşudur. Bu nedenle Cevşen-i Kebir’i de kendi el yazısı ile yazmıştır.

Aziz Üstad’ın Hasan Âtıf’ın Nur hizmetlerine mukabil ona gösterdiği alâkadarlığın derecesi yüksek seviyede seyretmektedir.

Kur’ân’a Nurlarla hizmeti hayatında en önemli bir vazife telakkisi içinde olarak Üstad’a son derece bağlı bu Nur kahramanı hasan Âtıf Ağabey 27 eylül 1988 yılında rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. Kabri Çamlık Kabristanı’ndadır…

Cenab-ı Hak bizleri de Aziz Üstadımızın ve Nur kahramanının şefaatlarına mazhar eylesin inşallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*