Yanılmalarla nereye kadar?

Hemen her insan, bilerek veya bilmeyerek bazı hataları, kusurları işler.

Dolayısıyla hatasız insan yoktur. Kendince doğru bildiği, hakikat-i hâlde yanlış olan icraatlarda bulunur. Ayrıca her insan zaman zaman aldanabilir. Aldandığını, kandırıldığını görünce de bir daha aldanmamak için daha dikkatli olur. Bir insan aynı delikten defalarca ısırılıyorsa bilinmelidir ki bu insan bilerek zararlara giriyordur ki zarara kendi rızasıyla girene merhamet edilmez.

Buraya kadar söylediklerimiz elbette sıradan insanlar için geçerli olan hâl ve davranışlar olarak kabul edilebilir. Çünkü hataların bedelini ödeyecek olan, o şahsın kendisidir.

Ama bu yanlışları, hataları ve kusurları işleyenler; kritik makamları ve mevkileri işgal eden şahsiyetler ise bu işin şekli, mahiyeti değişir. Çünkü devletin idaresinden sorumlu olanların hatalarının bedelini bir bütün olarak millet ödüyor.

Gemide kaptan, tayfa veya hademe olan zevatın en öncelikli vazifesi, içindeki yolcularla beraber gemiyi sahil-i selamete, güvenilir bir limana demirlemektir. Öncelikle kaptan olmak üzere bütün gemi personeli, üstlendikleri vazifenin önemini dikkate almayıp, yolcular gibi onlar da uykuya dalsalar ve bunun sonucunda gemi batsa mürettebat; “Uyuyarak biraz dinlenmişim. Kusura bakmayın” dese, kabul olur mu?

“Bitsin artık bu sıla hasreti” mealindeki methiyelerden sonra tam tersine bir manevra ile: “Aldanmışız” denilmesi…

Hiçbir hukuki dayanağı olmayan iddialarla “terörist” olarak mahkûm ettikleri suçla ilgisiz masum insanların AHİM nezdinde açtıkları davaların Türkiye aleyhinde neticelenmesinden dolayı yüklü paraların bu milletin cebinden çıkması ve çıkacak olması zarar değil mi?

Meşhur Ergenekon ve Balyoz davaları ile alakalı olarak: “Ben bu davanın savcısıyım.” diyerek o üst düzey komutanların hemen hepsini darbeci ilan edip mahkemelerce ağır hapislere mahkûm ettikten sonra ne oldu ise bu defa da mealen: “Pardon, aldanmışız” diyerek, onların çoğunu beraat ettirerek salıvermesi ve onların açtıkları tazminat davalarının neticesinde milletin cebinden ödenen paralar…

Öncesinde “Kardeşim Esad” demesi ve çekilen aile fotoğraflarıyla gösterilen samimi dostluk mesajlarından sonra ne oldu ise U dönüşü yaparak, “Zalim, katil Esad” söylemiyle, Suriye’de çıkan iç karışıklıklara müdahil olarak, güya Esad’ı devre dışı bırakıp Suriye’ye barış ve huzuru getirmek için oradaki muhaliflere desteklerde bulunmak suretiyle işi daha da içinden çıkılmaz hale sokmak suretiyle milyonlarca Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmalarına sebep olmak…

Gerçekten böyle deneme-yanılmalar ile U dönüşleriyle ülke idaresi olur mu? Yapılan yanlış uygulamaların maddi-manevi bedelini buna sebep olanlar ödese belki kısmen kabul edilebilir. Ama her defasında, bütün yetkileri ellerinde bulunduranların, yani sorumluluk makamlarında bulunanların işledikleri hataların ve yanlışların bedelini, ağır faturalarını, bu ülkenin insanları ödüyorsa bu gidişata acilen bir çarenin bulunması şart değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*