İsrail’in eliyle Yahudileri ateşe atmak

“Gazze’ye kıvılcımı kim attı?” tartışması devam ededursun, veya bu kıvılcımın mevcut İsrail hükümetinin bilgisi dâhilinde atılıp atılmadığı da…

Neticede, dünyanın en hassas yerinde bir yangın çıktı ve yirmi binin üzerinde masum (çoğu çocuk ve kadın) bu yangında şehid oldu… Bundan böyle dünya kamuoyu, tarafların haklılığını/haksızlığını konuşmayacak; yangını, şehidleri, insanlığın bitiş sahnelerini, Amerika’nın gönderdiği mermilerle parçalanan bebekleri ve binlerce sorti ile enkaz yığını haline gelen Gazze sokaklarını konuşacak… İsrailli yetkililerin veya onları bu ateşe sürükleyen Neocon-Neoliberal ittifakının imkânları, artık dünya kamuoyunu yanlışa yönlendirebilecek düzeyde değil… Küçülen dünyamızın bütün sokaklarında ve metropollerinin meydanlarında tek ses var: “Zalimler için yaşasın cehennem!”

Ve İsrail devleti Yahudi milleti adına savaşıyor. ABD dışişleri bakanı, Yahudi kimliğiyle İsrail’de dünyaya poz veriyor… AB sekreteri Von den Leyen İsrail Devleti adına tüm Avrupa’yı Filistin’de Yahudilere yardıma çağırıyor. Kendisi Yahudi olmadığı halde Londra’daki Yahudilerin hizmetkârı başbakan Sunak, yine bu maksat ile Netanyahu’ya koşuyor. Dediğimiz gibi, Gazze katliamı İsrail’in boyutlarını aşarak tüm dünya halklarının ortak meselesi haline geliyor. İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar yüzlerce defa, Avrupa Hristiyanlarınca tehcire, kıtala ve zulme maruz kaldıklarından, “mağdur millet” kimlikleriyle bilinen Yahudiler, İsrail üzerinden yeni bir statü kazanıyorlar… İşgalci, katliamcı ve savaş suçluları…

Yaklaşık iki aydır dehşetli katliamlardan çekilip dünyaya dağıtılan dehşet verici resimlerin, yalnızca Netanyahu ve hükümetinin yakasına değil, Yahudilik kimliğini açık eden bütün Musevilere yapışıp yapışmayacağından emin değiliz. İsrail’in korunmasını üzerine alan ABD’nin ve AB’nin de bundan böyle korumaları şüpheli. Zira hem Amerika ve hem de Avrupa kamuoyları, İsrail’in geri çekilmesini ve Filistin devletinin bağımsızlığını tanımasını şart koşmaya başladılar. AB içindeki bazı siyasetçiler bu hakikati dillendirmeye başladılar bile… Brüksel’in önceliklerini bir tarafa bırakarak DAVOS’a kulak kesilen AB idarecilerinin de dönüş biletleri kesiliyor gibi… Yani anlayacağınız, Neocon-Neoliberal kılavuzluğunda Dimyat’a pirince giden İsrail’in, evindeki bulguru da kaybettiğini önümüzdeki zamanlarda daha açıkça göreceğiz.

Kudüs merkezli bir FİLİSTİN DEVLETİNİN dünya kamuoyundaki kabulünü, ABD başkanlarından Bill Clinton zamanından bu yana zaten biliyoruz. Fakat Marksist Neoconların BOP hayalleri, Neoliberallerin global devlet projesi hesapları ve 11 Eylül ihtilâlinin temel teşkil ettiği Arap Felâketleri, maalesef mevcut İsrail devletine yanlış bir cesaret vermiş görünüyor. Öyle olmasaydı, HAMAS üzerinden kendisine uzatılan ipin ucunu tutmazlardı. Gazze katliamını; Irak, Suriye ve Libya savaşlarıyla karşılaştırıp, yirmi bin canı azımsayan İsrail’in ve yandaşlarının bilemedikleri bir hakikat var: O iç savaşlarda, Neoconlar vekâlet ile işi götürüyorlardı. Nihayet Arap Arabı öldürüyordu. Yemen’de olduğu gibi. Fakat burada durum bambaşka… Yahudi İsrail Ordusu karadan, havadan ve denizden Müslümanların çocuklarını katletti. Öldürdükleri; Lübnan, Ürdün, Mısır veya Suriye askerleri olsaydı, dünya kamuoyu, “Savaştılar ve öldüler” der geçerdi. Fakat bütün insanlığın gördüğü gibi, Yahudi askerlerinin ellerine bebeklerin ve o bebeklerin masum annelerinin kanları bulaştı. Bu kanı hiçbir kuvvet kolay kolay temizleyemez.

İsrail bu katliamla, Yahudilerin sığındıkları “mağduriyet” çadırını söktü. Artık; ne AB’de geçerli olan “ANTİSEMİTİZM” kanunları, ne Biden’ın Yahudi arka planlı kabinesi, ne Neoliberallerin sermayesi ne de mevcut AB idarecileri; Yahudilerin İsrail tarafından sokuldukları bu dehşetli labirentlerden kolay kolay çıkaramazlar.

Dikkat ederseniz, bütün Yahudileri aynı kefeye koymuyoruz. 7 Ekim’den bu yana; olanların yanlış olduğunu, İsrail’in savaş suçu işlediğini ve mutlaka durdurulmasını isteyen binlerce Musevi entelektüelin beyanlarını medyada okuduk. Ne ABD’deki bir kısım savaş karşıtı Yahudileri, ne İsrail meydanlarında Netanyahu’yu istifaya çağıran İsraillilerin barış feryatlarını, Batı’daki “savaş lobisi” duymadı. Ve bir avuçluk İsrail, savaş ve kaos taraftarı ABD’li ve AB’li siyasetçilerin teşvikiyle yirmi beş bine yakın masumu hunharca katletti.

Tarihin pek ender rastladığı bu medeni geçinenlerin katliamının, kadere nasıl bir fetva verdireceğini beraber göreceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*