Okumayınca yanılırız, yanlış yaparız

Bediüzzaman’ın “Kâinata değişmem” dediği talebelerinden Zübeyir Ağabeyin, bir ayda üç defa Risale-i Nur Külliyatı’nı okuduğuna şahit olanların kendisine niçin bu kadar çok okuduğunu sorduklarında; “Kardeşlerim, okumasam yanlış yaparım” tarzında kısa, fakat derin mesajları barındıran cevabından alacağımız çok dersler olmalı diye düşünüyorum.

Üstadın bu güzide talebesi, “Okumasam yanılırım, yanlış yaparım” diyorsa ve muhtemel yanlışlara, vartalara düşmemek için, çareyi “çok okumak”ta buluyorsa ve ömür dakikalarının çoğunu okumaya ayırıyorsa, bu meyanda bizim gibi sıradan insanların bu büyük insandan sudur eden, ”Okumasam yanlış yaparım” sözünü çok iyi tefekkür ederek, verilmek istenen mesajı çok iyi anlayıp, o çerçevede yeni baştan silkinip, Nurları çokça okumaya yönelmemiz lâzım.

Evet, aynen Zübeyir Ağabeyin dediği gibi, okumasak yanlış yaparız. Bir tek yanlış, beraberinde başka yanlışları getirir. Her bir hata ve kusur, başka hatalara ve kusurlara kapı aralar. Küçük gibi görünen, basit gibi düşünülen vartalar, yanlışlar bazen tamiri mümkün olmayan zararlara, tahribatlara sebep olur. Hadimler açısından, okumamaktan kaynaklanan bu gibi küçük gibi görünen hata ve kusurların, mensubu bulundukları dâvâya ve cemaate vereceği zarar çok büyük olur.

Okumayınca, husûle gelen boşluğu başka şeyler doldurur. Ya ekranların boş, malayani olmanın ötesinde, manevî hayatımızı dejenere eden, zihnimizi, beynimizi hipnotize eden filmleri, dizileri doldurur. Veya malûm medyanın yalan yanlış haber ve yorumları bizi yönlendirir. Veya hiçbir hedefi, ciddî bir gayesi, dâvâsı olmayan ahbap, dost çevresinin söylediklerinin etkisinde kalıp, biz de onlar gibi düşünüp, onlara benzemeye başlarız. Ya da siyasîlerin hemen her gün çektikleri hamasi nutukların tesiriyle, onların her söylediğine inanır, üstlendiğimiz kudsî dâvâmızın gerçeklerini unutup, Nurlardaki tavsiye, düstur ve prensipleri kulak ardı eder, kurtuluşu, ferec ve fütuhatı siyasîlerden bekleme gibi tamiri mümkün olmayan azim bir yanlışın içine düşeriz.   

Okumayınca, Türkiye’de ve dünyada meydana gelen olaylara kendimizi fazlasıyla kaptırır, işin perde arkasını göremez, devam etmekte olan kavgalarda, savaşlarda bir tarafa kalben taraftar olup, farkına varmadan, işlenen haksızlıklara, cinayetlere ortak olmuş oluruz.

Okumayınca, “siyasiyyunu irşat, onlara nokta-i istinat olmak ve doğru tavsiyelerde bulunup, doğru yönlendirmelerde bulunmak”la vazifeli olduğumuzu kulak ardı eder; belki de farkına varmadan bu vazife ve vecibelerimizi siyasîlerden bekleme, yani onların bizi irşad etmelerini, tavsiye ve yönlendirmelerde bulunmalarını bekleme gibi çok yanlış bir beklentinin içine girmiş oluruz. Ki, şimdiki iktidar döneminde yaşamakta olduğumuz durum bunu gösteriyor.

Okumayınca Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebinin rükûn ve esaslarını öğrenemeyiz. Öğrenemeyince veya yanlış, eksik öğrenince, farkına varmadan bazı yanlışlar kaçınılmaz olur. Halbuki hadimler için Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebini olduğu gibi öğrenmek, yaşamak ve yansıtmak önemli ve öncelikli bir vecibedir.

Sâir ehl-i dine karşı bir nokta-i istinat, bir yol gösterici, bir yardımcı olmakla vazifeli olan hadimler, Nurları bolca okuyup, oradaki düsturları öğrenemezlerse bu önemli vazifelerini yerine getiremezler. Nurları doğru okuyup, doğru anlayıp, doğru anlatıp, doğru yansıtmakla vazifeli olanlar bu mükellefiyetlerini bihakkın yerine getirmedikleri zaman, Risale-i Nur’dan bîhaber olan sair ehl-i dine karşı olan vazife ve sorumluluklarını yerine getirmemiş olurlar. Ki böyle bir durum vebali gerektirir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*