Kapitalizm, faiz ve bankalar

Kapitalist sistemin birkaç ana unsuru var.

Bunlar:

1- Parayı kontrol etmek.

2- Sermayeyi dar bir alanda biriktirmek.

3- Geniş halk kitlelerini farkirleştirerek onları sermaye sahiplerine muhtaç hale getirmek.

4- Parayı satmak.

Kapitalizm bütün bunları gerçekleştirmek için faiz sistemini kullanır. Faiz geniş halk kitlelerini muhtaç hale getiren, ekonomik olarak darlık içinde bırakan menhus bir sistemdir. Zira kapital ve sermaye sahipleri parayı satarlar. Yani paradan para kazanırlar. Bu da faiz yolu ile olur. Faiz sistemi ise sadece sermaye sahiplerine ve kapitali elinde tutanlara çalışır.

Kapitalistler tüm bunları gerçekleştirmek için bankaları tesis etmişlerdir. Bankalar para satarlar. Sermayeyi faiz yolu ile ihtiyaç sahiplerine verirler. Bundan da çok kar ederler. Şu geçtiğimiz bir kaç yıl içinde geniş kitleler darlık ve yoksulluk içinde kıvranırken, banka karları olabildiğince yükselmiştir. Zira kriz doğrudan parayı elinde tutanlara doping etkisi yapar, zenginliklerine zenginlik katar.

Dikkat ediniz, kriz döneminde geniş halk kitleleri fakirleşirken sermayeyi elinde tutan dar bir kesim zenginliğine zenginlik katar. Son yıllarda yaşanan ekonomik krize rağmen bankaların çok yüksek oranda kar etmeleri buna en açık delildir. Ne yazık ki siyaset kurumları da bu duruma pek ses çıkarmaz. Çünkü dar alanda birikmiş sermayeyi kontrol etmek daha kolaydır.

Bu durum ise milletin aleyhinedir. Çünkü faiz sistemi ve onun uygulama büroları olan bankalar yolu ile fakir olan halk daha da fakirleşir. Böyle milletlerin uzun süre güçlü kalmaları da zordur. Yani nereden bakarsanız bakın faiz ve bankalar milletin aleyhine çalışır.

Bakın bu hususu Üstad Hazretleri nasıl tanımlıyor:

“İşârâtü’l-İ’câz’da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin madeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.

Birinci kelime: “Ben tok olayım; başkası açlıktan ölse bana ne!”

İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Evet, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, muvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvazenenin esası ise, havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi, birinci kelime havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir. İkinci kelime avâmı kine, hasede, mübarezeye sevk edip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb ettiği gibi, şu asırda sa’y, sermaye ile mübareze neticesi, herkesçe malûm olan Avrupa hâdisât-ı azîmesi meydana geldi.

İşte, medeniyet, bütün cem’iyât-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedit inzibat ve nizâmâtıyla beşerin o iki tabakasını musalâha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedavi edememiştir. Kur’ân, birinci kelimeyi, esasından “vücub-u zekât” ile kal’ eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını “hurmet-i ribâ” ile kal’ edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur’âniye âlem kapısında durup ribâya “Yasaktır” der. “Kavga kapısını kapamak için banka (ribâ) kapısını kapayınız” diyerek insanlara ferman eder, şakirtlerine “Girmeyiniz” emreder. (İman ve Küfür Muvazenleri, s. 132)”

“Şu dâhiye-i dehyânın tek bir devası var. O da hurmet-i ribâdır ve faizin bütün vesailini hayat-ı içtimaiyeden ref etmektir. Hodgâm ellerde servetin inhisarına vesile olan ribâ kapları, bankaları seddir. Evet, bu kaplarla servet ve temellük kalil adamlarda toplanır. Bu iki düsturla tevzi edilmezse gasp edilecektir. (İlk Dönem eserleri, İşarat, s. 288)”

İşte bu gün ekonomik kriz adı altında yaşanan şey tam da mezkur ifadelerde geçen durumdur. Faiz belası bir milletin geleceğini dahi ipotek altına alan bir fakirleşme sürecidir. Bir siyasetçinin de dediği gibi bu gün bütçedeki her 100 liranın 48 lirası faize gitmektedir. Bu durumda devlet de fakirleşmektedir. Zaten bir devletin zenginliği geniş halk kitlelerinin zenginliği ile ölçülür. Sizin milletinizin çoğunluğu zengin değilse devlet de zengin olmaz. Her ne kadar zahirde zenginmiş gibi gözükse de, bir yerden sonra krizlerle boğuşmaya başlar.

İşte günümüzde yaşanan gerçekler ortada.

Bu kapitalist sistemden kurtulmanın yolu ise öz değerlerimize dönmekte. Zira inanç sistemimiz faiz belasını yasaklamış ve zekatı emrederek sermayenin hem ticari sisteme doğru bir şekilde kanalize edilmesine ve hem de geniş halk kitlelerinin refah seviyesinin yükselmesine yol açmıştır. Bu nedenle İslam alemi asırlardır refah içinde yaşamaya devam etmiş.

Şu son asırda ise faiz kurumları olan bankalar tesis edilmiş. Sonuç ise ortada. Bir türlü ekonomik krizlerden kurtulamıyoruz. Gerçi son yıllarda katılım bankacılığı ile bir ölçüde bazı ıslahlar yapıldı. Ancak bu çok da yeterli gözükmüyor. Umuyoruz ki bu konuda önemli düzenlemeler yapılır ve bankalar ellerindeki paraları toplumun ekonomik olarak gelişmesi yolunda kullanırlar ve yüksek karlardan feragat ederler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*