Zevkkolik insan!

“Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan!

Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle ayne’l-yâkîn bildim ki:

Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var; bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.”(Gençlik Rehberi, s.53)

Hitabın vecîzliği merak uyandırıyor değil mi? Bu çağın insanını zevk ve lezzet kelimeleri çekiyor. Nedenini anlamak zor değil. “Mübtelâ” ifadesi sebebini izah ediyor. “İnsan” kelimesi de son derece manidar. Müslüman, nurcu, gayr-ı müslim değil de insan denmesi günümüzde lezzet ve zevklerin ne kadar umumî bir hastalık haline geldiğini özetliyor adeta.

Tecrübe bilhassa gençler için paha biçilmezdir. Daha önce aynı yollardan geçen insanların bilgi ve tecrübe paylaşımı, yapılan hataların tekrarlanmasını önler. Doğru insandan doğru bilgiyi almak pek çok maddî ve mânevî vartadan korunmaya vesiledir.

Doğru insan yetmiş beş yaşına girmiş Bedîüzzaman Said Nursî ise bu asırda en doğru vazifeli rehberi bulmuşuz demektedir. Sadece yaşını nazara vermez üstadımız. Ayne’l- yâkîn seviyesinde bilmesinin sebeplerini, çok sayıdaki tecrübe, ispat ve vakıalara dayandırarak söyler. Tek başına üstadımızın sözü yeterli iken yaşanmışlıkları nazara vermesini düşünmeliyiz. Demek ki söyledikleri hakikattir, binler tecrübe de bu sözlerin ispatıdır.

Sözü uzatmadan bir cümlede nokta atışını yapar: “Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet, yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.”

Kâinattaki en yüksek hakikat olan imana dikkat çeker üstadımız. Üstelik “… yalnız imandadır …” ifadesi alternatifi olmadığına kinayedir. İman hakikati dairesinde olmayanda, hayır ya da olumlu bir hususun bulunması imkânsızdır.

“Yalnız imandadır.” derken atıf yapılan dört alt başlık üzerinde düşünmemiz gerekir. Sadece imanda bulunan bu özellikler en baştaki hitabın neden insana da yapıldığını anlamamızı sağlar. Sırasıyla anlamaya çalışalım:

“Hakikî zevk nedir? Hakikî olmayan zevkten nasıl ayırt edebiliriz? Dünyevi ve haram zevkler hakiki zevk kapsamında değerlendirilebilir mi?” sorularına cevabımızı; gayr-ı meşru eğlence ile Risâle-i Nur sohbetlerini kıyas yaparak bulabiliriz. Haram dairedeki zevk hakikî zevk değildir. Vicdanı kararmayan herkes bunu bilir. Oysaki Risâle-i Nur sohbetleri hakiki zevkin mücessem halidir. Sohbete giderken atılan her adım, sohbetin dinlenilmesi, abi ve kardeşlerle hasbihal etmek ve hesap gününde nur ve sevap olarak dönmesi, hakikî zevki öncesi ve sonrasıyla yaşatarak anlatır.

“Elemsiz lezzet” de imandadır. İman bu lezzetin tam olarak alınmasını sağlar. İman penceresinden kâinata bakıldığında mevcudata kardeş nazarıyla bakılır ve her hâdisenin hikmet yönü olduğu bilinir. Bu hakîkati tefekkür edenler zahiren en elîm hadiseler de bile (hastalık, ölüm, musibetler vb.) karamsarlığa düşmezler. Ehl-i gaflet ve dalaleti en küçük bir hâdise eleme boğar.

“Kedersiz sevinç” imanın ayrılmaz parçasıdır. İman edenler her hâdisenin Rabbimizin emir ve izniyle gerçekleştiğini bildiklerinden tesadüfe ihtimal vermezler. Bu tevekkül müthiş bir huzur ve sevinç verir. Kederlenmek için bir sebep yoktur. Sevinçte ise sebep çoktur. Ehl-i dünyanın ise zahirleri gülse de içleri kan ağlar. En küçük bir hâdise veya düşünce, kederlenmek için yeterli bir sebep olur.

“Hayattaki saadet” ancak imanlı insanların yaşadığı bir nimettir. Aslında insanlığın tüm çabaları (mal, para, makam, gezi vb.) biraz daha mutlu olmak için değil mi? Peki, iman olmadan bunun gerçekleşmesi mümkün mü? Mutlu olmak için türlü gayret içinde olanların kulakları çınlasın! Tüm gayretleri iman olmadan boşa gidecek ve ahirette de kendilerine ateş olarak dönecektir!

Bu beyhude çabayı, Üstadımız : “Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var; bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.” şeklinde özetler. Ahiret bağlantısı kurulamayan, Allah için olmayan her amel daha dünya hayatındayken bile kişinin başına bela olur vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*