Maharet ve hüner ister.
Sabır ve sebat ister.
Fedakârlık ve sadakat ister.
Mertlik ve direnç ister.
Şuur ve muhakeme ister.
Hakta sebat ve istikamet ister.
Enerji ve bedel ister!
Sıdk ve vefa ister.
Komşuyu gözetmek, dostluğu sürdürmek zirvedir.
Hakka rıza, halka saygı zirvedir.
Adaletli olma, mazlûma destek çıkma zirvedir.
Maneviyat, mukaddesat zirvedir.
Ahde vefa ve emanate sadakat zirvedir.
Acılara katlanmak, acı ağacını yeşertmemek zirvedir.
Tarih aynasında zirvelerde kalanlara baktığımız zaman sadakatin, doğruluğun, hakkın, adaletin, vefanın, mertliğin, sevginin, muhabbetin, kalitenin, iyiliğin, müsbetin, pozitifliğin nişanelerini görürüz.
Tarihin süzgecinde nice sözde kahramanlar “elekten” geçmiş, elenip alta düşüp, dibe vurmuştur.
Vefasızlık, ihanet zillettir.
Hile, yalan zillettir.
Oyun, tuzak zillettir.
Çalma, çırpma, hortumlama zillettir.
Çarpıtma, âlet etme, âlet olma zillettir.
Zalimle birlikte olma, kötülüğe meyletme ve destek verme zillettir.
Osmanlı Ulu Çınarının bânisi Osman Bey’i “bey” yapıp tarih sahnesinde 600 yıllık çınar haşmetiyle devam ettiren sırrı kavrayabiliyor muyuz?
Çağ açıp, çağ kapayan Koca Sultan Fatih’in şanlı zaferlerinin, asırları kucaklayan gayret ve himmetinin sırlarını kavrayabiliyor muyuz?
Bayraklar niçin zirvelerdedir? Temsil ettiği mukaddesat için değil mi?
Sevgi denen duygunun niçin hep tedavülde kalıp zirve yaptığının muhasebesini yapabiliyor muyuz?
Dünyevîlik, sefalet zillettir.
Sen ey nefsim neye talipsin?
Zillete mi, zirveye mi?
Hz. Muhammed’i (asm) kâinatın zirvesine taşıyan hakta sebatı, hakkı kabulü, hakkı taşıması, hakkı yaşaması ve hakkı sürdürmesidir. Adaleti eşit dağıtması ve haklının hakkını teslim etmesidir.
Bütün peygamberleri “zirve”ye taşıyan; çekilmez tavırların kahredici acılarını taşıyan “ümmetlerin” bütün olumsuzluklarına karşı muhabbet ve sevgiyle, ahkâm ve adaletle, sabır ve metanetle mukabeleleri olmuştur.
Sahabeyi sahabe yapan sır, Kâinatın Efendisine (asm) olan olağanüstü bağlılık, hürmet, sadakat ve muhabbet değil midir?
Gavs-ı Azam’ı (k.s.), Hıristiyan inanışına galip getiren sır kâinatın hamurunda saklı değil midir?
Bediüzzaman’ı zirvelere taşıyan hallerini arayıp, bulup çıkarmak ve tatbik etmek sana bakıyor ey nefsim!
Fakat, zirve; bedel ve sorumluluk ister. Bedel ödemeden işgal ettiğin yerde bile durman mümkün değildir. “Zirve” yapmak istenilmez, ama ihsandır, ikram ve nasiple kazanılır! Ya izzetle ya da zilletle! Tercih senin, ihtiyar senin…
Sevgi ve paylaşmak en yakınından başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
En zor anlarda can dostlardan: “Geleceğini biliyordum, döneceğini biliyordum, soracağını biliyordum…” dedirtebilmek ve diyebilmek dostluk ve civanmertliktir.
Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
Acılar, derinlerde gizlenen tatlı hediyelerle doludur. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözmek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmektir.
Gerçek mânâda “zirvelere çıkmak”, orada kalmak, bir “nasip” işidir. Maharet, güç, kuvvet ve beceri orada çoğu zaman suskun ve çaresizdir.
“Sahte” imalatların çoklukla olduğu bir zamanda “Zirveyi gördük ve kazandık!” diyenlerin çoğu boşuna kürek çektiklerini çok sonra anlamışlardır.
Hülâsa; zirveye çıkmak da, orada kalmak da kolay ve ucuz bir hâl değildir.
Benzer konuda makaleler:
- Sadakat ve sebat
- Zirveler ve zirvedekiler
- Sebat, metanet ve sadakat
- “Sadakat, sebat ve metanetle” hizmet…
- Sadakat ve sebatın kazandırdığı altın hazinesi!
- Çağları tarayan hakikatlere tam sadakat
- Başı dik tutup gönlü hoş edebilmek
- Herşeyi okumak
- Cesur yürek bir dava adamı: Kutlular Ağabey
- Hayatı gayesine uygun yaşamak
İlk yorum yapan olun