Başı dik tutup gönlü hoş edebilmek

“Başım dik, alnım açık!” ifade ve vurgusu Müslüman Anadolu’nun yiğit bahadırlarının tarihe iz düşürdükleri, unutulmaz ve vazgeçilmez bir simge tâbirdir.

Onun içindir ki, ifade etmeye çalışacağımız “başı dik tutma!” tabirini doğru bir şekilde baştan ifade etmeye çalışalım. Bu tabirin bu yazıda kullanılma gayesi; diklenmek, inat, isyan değil, fazilet ve doğruluk, mertlik ve yiğitliktir.

Vücudun en kıymetli kısımlarından olan; en başta beyin olmak üzere bir çok harika organı taşıyan “başı” sadece Allah’a, kâinatın yaratıcısına kulluk için eğmek ve bu konuda “dik tutmak” en büyük saadetlerden birisidir.

‘Kâinatın Kataloğu’ mesabesinde olan Kur’ân-ı Kerîm’e dayanan bir hayatı hedeflemek, ona odaklanmak, onda karar kılmak “dik duruşun” kaynağıdır.

İslâmla hemhâl olmak ve hüsnü misâl olmak “gönül almak ve dik durmanın” bir başka mutlu şekil ve yaşayışıdır.

İmanlı olmak hem de tahkikî imanı elde edip muhafaza etme peşinde koşmak bu asırda ve bu zeminde “başı dik durmak” için, hem büyük bir fırsat, hem de büyük bir nimettir.

Kâinatın Efendisine (asm) “ümmet” olmak bu büyük saadet ve servet için bir başka yoldur. Onun (asm) sünnetine ittibada sebat ve sadakat göstermek “başı dik tutmanın” bir başka saadetidir.

Asil bir ecdada, şanlı bir tarihe, cennet gibi bir vatana sahip olmanın vazgeçilmez sebebi ve gayesidir “başı dik durabilmek, gönül alabilmek!”

Sıdkta, doğrulukta sabit-kadem olarak yaşamak “başı dik tutmanın” en büyük sembollerinden biridir.

Tamire çalışmak, müsbete yönelmek, isabetli davranma hassasiyeti “dik durup” güzel yaşamanın bir başka yoludur.

İhlâs, samimiyet, uhuvvet, sadakat, sebat, sarsılmamak, savrulmamak, telâşa düşmemek bir başka “başı dik duruş” ve kahramanlık örneğidir.

Hizmet diyerek her türlü faaliyette berdevam olabilmek başka bir “mert ve başı dik duruş” ve istikamet erliğidir.

Bu asırda, bu zamanda ye’si, ümitsizliği öteleyip yanından kovmak bir başka “meziyet” ve kahramanca “başı dik duruşun” işaretidir.

Küsmemek, kırmamak, kızmamak, darılmamak, enerjiyi müsbet manada harcamak bir başka “babayiğitlik”, mertlik ve “başı dik duruşun” nişanesidir.

İhtilâfı gündeminden çıkarabilmek, ittifakın şartlarını araştırıp, tatbikatına sarılmak “dik ve doğru duruşun” adresidir, gönül diyarının süsüdür.

Gıybetten uzak anları tatbik etmek, olumsuzluklarla uğraşmayı gündemden çıkarmak, her türlü güzelliği hayata taşımaya çalışmak “başı dik ve mert duruşun” simgesidir.

Risale-i Nur’u okumak, neşretmek, yaşamak ve yaşatmak hedefinin günlük ve daimî programların başında geldiğinin idrakinde olmak bir başka farklılık ve ayrıcalıktır.

Bediüzzaman’ın “müceddidliğini” kabullenerek ona bağlanmak, onun gayesine kenetlenerek yaşadığı hayat tarzını benimsemek, bu keşmekeş ve gaddarlığın zirve yaptığı asırda hayatın her karesinde onun tarz, meslek ve meşrebine sahip çıkmak; “başı dik durup, gönül almak” için yeterli bir gerekçe ve değerli bir sebeptir.

İnsan olmanın faziletini, Müslüman olmanın şerefini hayatın her kademesine yayarak yaşayıp yaşatmaya gayret etmek “gönül dünyalarının şahı ve başı dik tutmanın padişahlığıdır.”

Tebliğ ve dâveti hayatın gayesi yapabilmek “başı dik tutmak ve gönül almak” için yeterli bir sebeptir.

İyilik melekleriyle ortaklaşa hedefe yönelmek “gönül almak, başı dik durmak” için gayet semeredar ve dolu dolu bir faaliyet ve gayretin ifadesidir.

Mahcup olunacak, yüz kızartacak beyan ve hareketlerde bulunmama gayret ve himmeti hayatta “başı dik durabilmek” için geçerli bir akçe ve saadettir.

Vefa duygusunu kaybetmeme, onu yaşatma “başı dik durabilmek ve gönül almak” için her zaman gerekli bir hâlet-i ruhiyedir.

İçinde bulunduğu topluma, gruba, cemaate ve en geniş manadaki “şahs-ı manevîye” sahip çıkma, saygı duyma, sağlıklı yürümesi için müsbet manada katkıda bulunma gayret ve fedakârlığı farklı bir babayiğitlik ve “başı dik durabilmenin” ifadesidir.

Her şeye rağmen meşrû “meşverete” inanma fazileti, uyma ve kabullenme mahareti başlı başına bir civanmertlik ve “başı dik durabilmenin” örneği ve yiğitliğidir.
“İslâm kardeşliği” başta olmak üzere madde kardeşliğine kadar giden her türlü kardeşliği idrak edip paylaşma ve sürdürme basiret, fazilet ve gayreti bambaşka bir ayrıcalık, babayiğitlik ve “başı dik durabilmenin” şeklidir.

Kemiyete, anlamsız ve kalitesiz çokluğa, makamlara, dünyevîliğe, menfîliğe takılmama ve gündemine almama gayreti “başı dik durabilmek” için geçerli ve yeterli bir sebeptir.

Acizlikten, menfî muhalefetten, iftiradan, ithamdan, şahsî menfaatten, şöhretten, kinden, öfkeden uzak durabilmenin bir başka adıdır, “başı dik durabilmek ve gönül almak!”  

Risale-i Nur gibi bir hazineye, Bediüzzaman gibi bir dâhîye muhatap olma iddiasında olan fertlerin bu “başı dik duruş ve gönül hoşluğu” en büyük hazineleridir. Bu hazine, nimet ve saadetinin, behemehâl, mutlaka hakkının her zaman ve zeminde sürekli olarak verilmesi gerekmektedir. İşte bu fazileti göstermedir “başı dik duruş ve gönül hoşluğu!”

Adi, süflî, egoist, bencil nefs-i emmârenin tahakkümünden kurtulup, Hakka taraftarlığın safında yer alabilmektir…

Gönül dünyalarınızın saadetle dolması ve “başı dik duruş ve gönül hoşluğunun” en güzel yaşandığı günlere sahip olmanız temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*