Zor günlerin gazetesi: Yeni Asya

alt

Üstlendiğimiz ulvî dâvâmızın gereği olarak, hep zor olana talip olduk. Meşakkatleri, zahmetleri, manileri, engelleri göze alarak yola çıktık. Her türlü riskleri, tehlikeleri, şantajları, tehditleri göğüsleyerek dâvâmıza sahip çıktık. Çünkü Bediüzzaman’ın dâvâsını dâvâ edinenlerin, onu rehber edenlerin bunları ve daha nicelerini peşinen gönüllü olarak kabullenmelerinden başka çareleri yoktu.
Mazimizi bilenler biliyor. Yeni Asya’nın, zaman ve zemine göre değil; her halükârda, her şart altındaki merdane duruşunu, yiğitçe davranışını dost düşman herkes biliyor. Konjonktüre göre değil; her türlü tehlikeyi göze alarak, gelebilecek bedelleri peşinen kabullenerek hak ve hakikati nasıl da haykırdığını her insan biliyor. Despotların, zalimlerin karşısında; mazlûmların, mağdurların yanında olduğumuzu hakperest olan bütün insanlar görüyor. Söylediklerimizin birer iddia, birer mübalâğa olmayıp; aynıyla vuku bolan gerçekler olduğunu görmek isteyenler, yalnızca darbe dönemlerindeki pervasız ve merdane duruşumuza bir baksınlar.

Korkunun dağa taşa sindiği, hemen herkesin, her camianın sustuğu veya susturulduğu, her türlü baskının, tazyikin, haksızlığın, hukuksuzluğun kol gezdiği, demokrasinin rafa kaldırıldığı, diktanın despotluğun yürürlükte olduğu o dönemlerde Yeni Asya’nın nasıl da korkmadan, çekinmeden doğru bildiklerini haykırdığını o karanlık günleri yaşayan herkes biliyor.

Bugün “Darbe karşıtıyız” diye nutuk atıp, demokrasinin nimetleri üzerine yazıp çizen yazar ve çizerlerden bir çoğunun, darbelerin yaşandığı o günlerde darbecilerin emir ve istekleri doğrultusunda nasıl da darbelere ve darbecilere methiyeler dizdiklerini bazıları unutsa da bizler bugün gibi hatırlıyoruz. Ve işte o zor şartlarda, sağ, sol, merkez hemen bütün medyanın darbe şakşakçılığı yaptığı o dönemde Yeni Asya’nın o kahramanca, o yiğitçe duruşunu görmek isteyenler arşivlere bir baksınlar.

Demokrasiyi zaten ‘küfür rejimi’ diye okuyan, istibdat ile hürriyetin farkını derk etmeyen o zamanın sözde mücahitlerinden, şimdinin müteahhitlerinden ve ancak yakın tarihte demokrasiden bahsetmeye başlayan siyasîlerden o günün şartlarında o günkü meşrû, demokrat kökenli hükümeti alaşağı eden darbeye karşı bir duruş beklemek abes olur. İşte o riskli dönemde adı muhafazakâr medya diye anılan gazetelerin içinde yine Yeni Asya’nın gür sesini işittik.

Çok kurnazca ve münafıkane bir şekilde hazırlanan seksen darbesinin, maalesef bizim cenahta da bazı vehimlerle, kafa karışıklıklarıyla sarsıntılara sebep olduğunu o dönemde yaşayarak gördük. O güne kadar her fırsatta Yeni Asya’nın kudsî dâvâmızın naşir-i efkârı olması açısından vazgeçilmez yegâne gazetemiz olduğunu, buna sahip çıkıp okumanın önemli bir vecibe olduğunu söyleyen bazı ağabeylerin, darbe ile beraber, bu gazete ile aralarına mesafe koymaları câlib-i dikkattir. Bununla da yetinmeyip, yapılan darbenin Çanakkale, Mohaç, Niğbolu mesabesinde şanlı ordumuzun bir zaferi olduğu beyanında bulundukları zaman, yine şimdi elimizde olan bu gazetenin hemen her gün, yapılan bu darbenin meşrû hükümetin şahsında bütün bir milletin haklarına, hukuklarına tecavüz anlamına gelen bir hak gaspı olduğunu manşetten verdiğine şahit olduk.

Ve otuz senedir milletin eline ayağına pranga olan ve ancak şimdi değiştirilmesi için, siyasîlerin üzerinde pazarlıklar yaptığı darbe anayasasının o dönemde kabulü için hemen herkesin, her kesimin, her cemaatin canla başla çalışırken, işte yine hiçbir şantaja, tehdide aldırmadan, en ağır bedelleri göze alarak, bu cunta anayasasının reddi için manşetler atarak, kahramanca bir duruş sergileyen tek gazete olarak Yeni Asya’yı gördük. Ama bilindiği gibi yalnız başımıza mücadelemiz kâfi gelmedi ve ancak otuz sene sonra yanlışlığı anlaşılabilen bu anayasa yüzde doksan iki gibi yüksek bir oy oranıyla kabul edildi maalesef.

Bediüzzaman’ın dâvâsını üstlenen Yeni Asya, şartlar ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun böyle bir mücadelenin içinde olması gerekirdi; bu güne kadar o da öyle yapmanın hep gayretinde oldu. Böyle yaptığı için ifsat komitelerinin hedef tahtasından hiç inmedi. Acımasız hücumlara, saldırılara maruz kaldı. Bütün yazar–çizerleri mahkemelik oldu. Harici üflemelerle dahilî fitneler, ihtilâflar çıkarıldı. Yayın hayatı boyunca, aynen Üstadları gibi, rahat yüzü görmedi, çekmediği cefa, görmediği sıkıntı kalmadı. Ama olsun… Hepsine razıyız… Ulvî bir dâvâ yolunda şimdiye kadar başa gelen sıkıntılar, eziyetler, meşakkatlar az gelir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*