“12 kızgın adam”dan dersler

ahmet_battal4“On iki kızgın adam” isimli Amerikan yapımı antika adalet ve meşveret filmini izlemediyseniz izleyin. İçinde çok sevaplı dersler var. Özetle:

Bir cinayet sanığı idam talebiyle yargılanıyor. Mahkeme ve jüri şahitleri dinliyor, delilleri inceliyor. Ardından jüri oybirliği ile karar vermek şartıyla bir odaya çekiliyor.

“On iki kişinin oybirliğini yakalaması zor” derken, ilk oylamada bu oran hemen hemen yakalanıyor. Bire on bir, “sanık suçludur” deniyor.

Ancak inatçı değil sebatkâr ve inançlı bir jüri üyesi, delilleri şüpheli gördüğünden, “sanık beraat etmeli” diyor.

Müzakere başlıyor. Önceleri diğerleri daha ziyade o aykırıyı ikna için gayret ediyorlar. Zira akşama bir maç var ve bilhassa bazılarının zamanı kısıtlı. Ama deliller tartışıldıkça şüpheler güçleniyor ve “beraat ettirmeliyiz” diyenlerin sayısı her oylamada biraz daha artıyor.

Müzakerede ortaya çıkan yeni bilgiler ve gerçekler can yakıcı ve önyargı yıkıcı. İçerdeki kızgın kalabalığı en az rutubetli hava kadar terletiyor.

Ve sonuç: On iki sıfır karar; sanık suçsuzdur!

Filmin verdiği adalet dersi açık:

Şüpheden sanık yararlanmalı. Şüpheli deliller üzerine mahkûmiyet bina edilemez. Şüphe mahkûmiyete değil beraata götürür.

Zira masum olması muhtemel birinin cezalandırılması, suçlu olması muhtemel birinin cezasız kalmasından daha kötüdür ve hatta zulümdür.

Filmin verdiği meşveret derslerine gelince:

1. Heyetin yöneticisi, tarafsızlığın faydasını ve gerektiğinde ve bilhassa kendisinin yönetme biçimi beğenilmiyorsa görevden çekilebilmenin erdemini gösteriyor.

2. Aceleci üyeler, zaman baskısı altında ve aceleyle yapılan bir meşveretin isabetli bir hükmü netice vermeyebileceğini, adalete ve hakka ancak tam bilgilenmeyle ve sağlıklı müzakereyle ulaşılabileceğini gösteriyor.

3. Duygusal üyelere, adalete duygularını karıştırmanın hem kendileri yönünden ve hem de sanık yönünden riskini gösteriyor, adalet etmek isterken zulmetmenin hatalarına ağlıyor ve ağlatıyor.

4. Adalete ulaşabilme baskısı hepsini geriyor, kızdırıyor. Ama tarafsız, eksiksiz ve önyargısız bir müzakerenin gerçekleri ortaya çıkaracağını ve oybirliği kararı olarak tecelli eden tam adaleti sağlayacağını öğreniyoruz.

5. En önemlisi, demokrasinin “mecburen” bir oy çokluğu rejimi olduğunu, ancak aslında “akıl için yol birdir” ilkesi çerçevesinde bakıldığında, meşveret kültürünün, olabildiğince çok kişiyi ve mümkünse herkesi razı ve memnun etmeye yönelmesi gerektiğini anlıyoruz. Bilhassa küçük, kapalı ve birbirini iyi tanıyan topluluklarda iyi bir müzakere yönetimiyle bunun sağlanabileceğini görüyoruz.

Bu dersleri ilişkilerimize uyarlamaya gelince…

Evet, şüphe yok ki, insanız ve nefsimiz var, ama müzakere ortamlarında ve karar ânında nefsanî duygularımızı devre dışı bırakabilmemiz veya olabildiğince törpülememiz şart.

Ahirete hakkıyla inanmayan ve hadisatın tazyikatı (stres) altında bunalan insanların meşvereti de adalet arayışı da kızgınlıklarla dolu.

Oysa tevekkülü hakkıyla bilen ve yapabilen mü’min kullar, olayların dağlarvari dalgalarına dayanabilirler ve sakince meşveret ederek kâinata meydan okuyabilirler.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*