Anlaşılmak

İnsanları anlamak çok güçtür. Kendisini anlamayan insanı anlamak da o derece güçtür. Karşıdakinin önce kendisini anlaması gerekmez mi?

Bir ay önce gördüğümüz bir arkadaşımız artık o değildir. Kiminin haftaları birbirine uymaz, kimisi günlük değişir, kimisi saatliktir.

Altmış dakikanın geçmesi demek onun için köprünün altından çok sular akması anlamına gelebilir. Biyolojik her an yenilenen insan vücudu, fikren ve maneviyât olarak da buna paralel olarak değişiyor.

Az önce çok sevinçli gördüğünüz, neşeden havalara uçabilecek bir şahıs, daha sonra gördüğü veya yaşadığı küçük bir meseleden dolayı hâlet-i ruhiyesi farklılaşabiliyor. Bu, çoğu kez insanın çevresindeki dünyayla çok alâkadar olmasından kaynaklanıyor. İnsan sadece bir cesetten ibaret değil. Hayvandan çok zengin bir ruh yapısı var. Bir geyiğin, kan bağı olduğu kardeşinin avcıların hedefi olması hiç de umurunda değildir. İstikbal hazırlama gibi bir tasası yok. “Tepenin ardındaki ceylanların durumu ne oldu, aç kalmışlar, yardım götürelim” diye bir konu gündemlerinde hiçbir zaman yer almaz.

İnsan ise kendisiyle alâkadar olduğu gibi, gözünün hayalinin uzandığı her yerle alâkadar olabilir. Hadiselerin an be an değişiyor olması insan ruhunda da aynı şekilde yankı yapıyor.

Göle atılan bir taşın dalgaları orada hapsolmuyor. Gittikçe genişleyerek, son bulacağı sâhile varana kadar kendini belli eder. Bizi ilgilendiren her bir olay gölde atılmış bir taşa benzer. Taşın büyüklüğü ve atış hızına göre kendi âlemimizde dalgalanmalara sebep olabiliyor. Bazen tutulan bir takımın maçı kaybetmesi, bazen girilen bir sınavda istenen başarının sağlanamaması veya iş hayatında yolunda gitmeyen bir takım işler dünyanın renginin değişmesine sebep teşkil edebilir.

“Sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrasından müteellim oluyor.” Kişi ne kadar kendi kabuğuna çekildiğini zannetse de, dış dünyadan soyutlanmanın imkânsızlığı onu hadiselerin çarkları arasında eziyor.

İnsanın ruh hâlinin borsadan daha hızlı değişen bu durumu karşısında, çoğu zaman kişilerin olaylara nasıl tepki vereceğini kestiremiyorsunuz. İnsanların birbirini anlamakta zorluk çekmesinin bir sebebi de bu olsa gerek.

‘’Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın’’ türü ifadeler de bu anlaşılma beklentisinin karşılanmamasından kaynaklanır. Aslında hep karşıdan bir beklenti söz konusu. Ama bunu diyenin kendini ne denli anladığı da şüphelidir.

Herkes kendi dünyasındaki filmin başrollerinde oynamakta. Kendi âleminde çok önemli bir olay, başka bir âlemde değersiz olabilir.

Birbirimizi anlamak için ben değil biz dediğimiz zaman, şahsımız dışındakilerin figüran değil, bir başrol olabileceğini hesaba kattığımız zaman, anlama ve anlaşılma konusunda sıkıntılarımızı hallederdik.

Ne dersiniz?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*