Aşûre gününde ne yapalım?

Image
Muharrem ayı Hicrî yılın ilk ayıdır ve Müslümanlar arasında önemli bir yere sahiptir. “Allah’ın ayı” olarak da bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket ve feyzin, Rabbanî ihsan ve keremin coştuğu bir aydır. Bu ay, Allah’ın rahmetine kavuşmak adına önemli bir fırsat olduğu için Allah Resûlü (asm) tarafından “Allah’ın ayı” şeklinde ifade edilmiştir.

Bugüne “Aşûre” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününün Arapça ifade edilmesidir. Muharrem ayında pek çok tarihî olay yaşanmıştır. En meşhuru da Nuh tufanıdır.

Nuh’un (as) gemisi, hiç durmadan altı ay boyunca su üzerinde dağlar gibi dalgalar arasında yüzerek bütün dünyayı dolaştı. Allah, semaya: “Suyunu, tut!”, yere de “Suyunu, yut!” emrini verip de, yağışlar durduğu ve dağların üzerlerinden aşan suların seviyeleri düşmeye başladığı zaman, gemi Cûdî Dağına oturdu.

Nuh (a.s.), sular çekildiği ve yerler kuruduğu zaman, yanındakilerle birlikte, dağdan indi. Bunun üzerine Hz. Nûh (as) bu Aşûre gününde tufandan kendilerini kurtardığı için Allah’a bir şükür ifadesi olarak oruç tuttu. Allah, Hz. Nûh (as) ile birlikte bulunan mü’minlere de oruç tutmalarını emretti. Onlar da, aynı şekilde oruç tuttular. Âşûre gününde tutulan bu oruç, İsrailoğullarına tevârüs yoluyla geçti. O gün, gemi halkı yiyecek ve içeceklerinden ellerinde kalanları bir araya getirip “aşûre” dediğimiz yemeği yaptılar. Bugün yapılan aşûreler onu hatırlatmaktadır. Bir gelenek olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Hayalen o günleri yaşamak ve ibret almak, inananların tufandan kurtuluşlarıyla bizim de dünyaya gelişimize vesile olduklarını hatırlayıp, Allah’a hamd ve şükürlerde bulunmak için, Muharrem ayının onuncu gününde bizim de oruç tutmamız sünnet olmuştur.

Aşûre günü oruç tutmak, bütün peygamberlerin sünneti idi. Yahudiler de, müşrik Araplar da Aşûre Günü oruç tutarlardı. İslâm dini geldiğinde ise Aşûre gününde tutulan orucu kabul edip onayladı. Resûl-i Ekrem (asm) hicretin 2. yılında Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar Muharrem orucunu hem tutmuş, hem de tutmalarını ashabına emretmiştir. Ramazan orucunun farz kılınması üzerine de Aşûre Günü orucunu tutup tutmamakta serbest bırakmıştır. Aşûre orucu ile ilgili bir ayrıntıya işaret etmek isterim. Şöyle ki: Yahudiler sadece 10. gün oruç tutarlardı. Onlara benzememek için İslâm âlimlerinin tavsiyesi şudur: Muharremin onuncu günü oruç tutmak isteyenler, Muharrem’in 9. veya 11. günü de oruç tutmalıdır. Sadece 10. günü oruç tutmak mekruhtur. Yahudilere benzememek için 10. güne baştan veya sondan bir gün ilâve edilmesi güzeldir.

Aşûre gününde oruç tutulacağına dair Resûlullah’dan (asm) çeşitli hadisler rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

* Resulullah (a.s.m.), Medine-i Münevvere’ye geldiğinde Yahudilerin Aşûre gününde oruç tuttuklarını gördü. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.) onlara:

“Tuttuğunuz bu oruç ne orucudur?” diye sordu. Onlar da:

“Bugün salih bir gündür. Zira bugün Yüce Allah’ın İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardığı gündür. (İsrailoğullarını bu düşmanlarından kurtardığı için) Hz. Mûsâ, bugünde Allah’a bir şükür ifadesi olarak oruç tuttu” dediler. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.):

“Biz Musa’ya sizden daha lâyıkız” buyurdu ve o günde oruç tuttu ve ashabına da o günde oruç tutmalarını emretti.”1

* Tirmizi’nin rivayetine göre, Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

“Aşûre günü orucunun kendinden önceki seneye keffaret olmasını Allah’tan kuvvetle ümit ediyorum.”2

Aşûrâ günü oruç tutmak sünnet olduğu gibi, sadaka vermek ve tatlı dağıtmak da sünnet kabul edilmiştir. Ebu Hüreyre’den nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Ramazandan sonra en sevaplı oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de tutulandır.”3

Hz. Ali (ra) Resul-i Ekrem (a.s.m.) dan şöyle rivayet etmiştir:

“Bir adam gelip Resulullah’a (asm) sordu:

‘Ya Resûlullah! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı emir buyurursunuz?’ Efendimiz:

‘Eğer Ramazan’dan sonra oruç tutacaksan, Muharrem’de tut. Zira, o Allah’a ait bir aydır. Onda bir gün vardır ki, Allah, bir kavmin tevbesini o günde kabul buyurdu; başka kavimlerin de tevbe ve niyazlarını o günde kabul eder’ buyurdular.”4

O gün, Aşûrâ Günü; o kavim de Hz. Musa’nın (as) kavmi Benî İsrail idi. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi Yahudiler Aşûrâ gününü bayram olarak seçmişler, o günde kadın-erkek süslenmeyi âdet edinmişlerdi. Aşûrâ gününün faziletiyle ilgili pek çok rivayet vardır. Onlardan bazıları şunlardır: Allah;

1- Hz. Âdem’in (as) tevbesini kabul etti ve bugünde “Safiyyullah” kıldı.

2. Hz. İdris’i (as) yüce makamına bugün kaldırdı.

3. Hz. Nuh’u (as) gemiden bugün çıkardı.

4. Hz. İbrahim’i (as) ateşten bugün kurtardı.

5. Tevrat’ı Hz. Musa’ya (as) bugün indirdi.

6. Hz. Yusuf’u (as) zindandan bugün kurtardı.

7. Hz. Yakub’a (as) gözlerini bugün iade etti.

8. Hz. Eyyub’u (as) bugün şifaya kavuşturdu.

9. Hz. Yunus’u (as) balığın karnından bugün kurtardı.

10. İsrailoğulları için Kızıldenizi yararak onları bugün selâmete kavuşturdu.

11. Hz. Davud’u (as) bugün mağfiret etti.

12. Hz. Süleyman’a (as) bugünde mülk ve saltanat verdi.

13. Hz. Muhammed’in (asm) geçmiş ve gelecek günahlarını bugün mağfiret buyurdu.

İşte böylesine mânâlı ve kudsî olayların yaşandığı bu mübarek gün ve gece, Asr-ı Saadet’ten bu yana oruç ve sadaka gibi ibadetlerle değerlendirilmiştir.

«««

Muharrem ayının onuncu gününde meydana gelen ve yürekleri yakan üzücü bir olay da vardır. O da, Kâinatın Efendisinin (asm) mübarek torunu Hz. Hüseyin (ra) Efendimiz ve aile efradı Kerbelâ’da günlerce aç ve susuz bırakılmış ve ardından şehit edilmiştir. Bu günlerde oruç tutarken onları düşünmek ve şefaatlerine nâil olmak ümidiyle onlara duâ etmek Hz. Muhammed’e (asm) ümmet olmanın, Hz. Ali’ye (ra) ve Ehl-i Beyte bağlılığın bir ifadesi olsa gerektir.

Milâdî takvimin yılbaşı olan Ocak ayının ilk gününde bütün dünyada yılbaşı kutlamaları yapılmaktadır. Bir kısım Müslümanlar da o kutlamalara nisbet eder gibi, hicrî yılbaşını kutlama gayreti içine girmektedirler. Beğenmediğimiz bir uygulamaya tepki gösterelim derken, benzer bir yanlışın içine girmek her halde Müslümanlara yakışmaz. Ne Hz. Ömer (ra), ne de daha sonra gelen Hulefa-i Raşidîn hicri yılbaşıyla ilgili herhangi bir kutlamada bulunmamışlardır. Bize düşen, olsa olsa, bir duâ mânâsında birbirimizin yeni hicri senesini tebrik etmektir. Allah, bugünlerimizi rızasına uygun, Resûl-i Ekrem’in (asm) beğendiği tarzda değerlendirmeyi nasip etsin.

Dipnotlar:

1- Buhârî, Savm 69. Müslim, Siyam, 127-130.

2- Tirmizî, Savm 47; Müslim, Siyam, 196.

3- Müslim, Sıyam, 202.

4- Tirmizî, Savm, 40/741.

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Evet,sayın yazarımız güzel yazmış.Aynı şeyleri daha öz olarak Osman Zengin de yazmıştı.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*