Attığın zaman sen atmadın

Bediüzzaman Hazretleri’nin gayet mühim bir misal dediği on dokuzuncu mektupta geçen Peygamberimiz (asm) bir mu’cizesine değinmek istiyoruz.
“Attığın zaman sen atmadın; ancak Allah attı.” (Enfâl Sûresi, 8:17) Nass-ı kat’îsiyle ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin tahkikiyle ve umum ehl-i hadîsin ihbarıyla, Gazve-i Bedir’de, şu âyet haber veriyor ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bir avuç toprakla küçük taşları aldı, küffar ordusunun yüzüne attı, ‘Bu yüzler kahrolsun!’ dedi. ‘ Bu yüzler kahrolsun’ kelimesi bir kelâm iken onların her birinin kulağına gitmesi gibi, o bir avuç toprak dahi her bir kâfirin gözüne gitti. Her biri kendi gözüyle meşgul olup, hücumda iken, birden kaçtılar.” Başta İmam-ı Müslim olarak ehl-i hadîsin haber verdiği üzere Bedirde olduğu gibi Gazve-i Huneynde de benzer hadise yaşandı.

Bediüzzamanın ifadesiyle; “İşte, Bedir’de ve Huneyn’deki harika olan şu hâdise, esbab-ı âdi ve kudret-i beşer dâhilinde olmadığından, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ‘Attığın zaman sen atmadın; ancak Allah attı.’ ferman eder. Yani, o hâdise kudret-i beşer haricindedir. Kuvve-i beşeriye ile değil, belki fevkalâde bir surette, kudret-i İlâhiye ile olmuştur.” Hakikatini ifade etmektedir. Bu mu’cizenin ve harika vaziyetin Risale-i Nurun kutsî hizmetiyle, bütün inkârcı feylesofları ve ehl-i dalâleti ilzam edici, mütehayyirleri uyandırıcı, Müslümanları gayret ve şevke getirici hakikatleriyle nasıl bir bağlantısı vardır. İşte bunun için Barla Lâhikasında ki Hulusi Ağabeyin mektubuna bakmak gerektir. Hulusi Ağabey; “Eski Said lisanıyla da olsa ne kadar muvafık istimal-i silâh ediyorsunuz, bârekâllah! Mânevî taşlarınız ‘Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı.’ âyet-i kerîmesinde işaret buyrulduğu üzere hedeflerine isabet ettiğine kaniim.” demektedir. Yani Risale-i Nur hakikatleri beşerin imkân sınırlarının fevkindeki ilmi dersiyle inkâr ehline açık kapı bırakmıyor, iman cihetiyle tereddüt içerisinde olanların bütün tereddütlerini gideriyor, iman ehlinin ise imanı tahkim edip muhkemleştiriyor. Bu sebepledir ki Risale-i Nurun telifi ve neşrinin kuvve-i beşeriye ile değil, belki fevkalâde bir surette, kudret-i İlâhiye ile olduğu anlaşılıyor. Risale-i Nurun muhteşem tesirinin ve fütuhatının bu sırdan ileri geldiği hissediliyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*