Avrupa Kur’ân’ı konuşuyor

Ramazan-ı Şerifin gelmesiyle birlikte, Avrupa’daki “İslâmî tartışmalar” yeni boyutlar kazanıyor.

“Tedbir alınmadığı takdirde otuz-kırk sene içinde İslâmiyet Avrupa kıt’asını kuşatacak” ikazında bulunan Daniel Pipes’e kulak veren epey dinsiz ve münafığın ortak çabalarını bütün medyada, hem siyaset mahfillerinde ve hem de bazı sivil toplum arenalarında takip etmek mümkün… Saldırgan dinsizlerin hücumu “insanî Avrupa’nın” kurduğu müdafaa setlerine çarpıp çarpıp dağılıyor… Başörtüsü, cami inşaatları, Kur’ân kursları ve erkek çocukların sünneti derken ailenin zembereği olan “nikâha” saldırmaya başladılar. Hayvanlarda bile görülmeyen “sınırsız hürriyet” sloganıyla nikâhsız beraberlikleri teşvik eden siyasetçilere ve hatta devlet başkanlarına rağmen kıyasıya vuruşuyorlar. İşin ilginç ciheti, devletlerden daha kuvvetli kiliselere, büyük ahlâkî cemiyetlere ve bilimsel kurullara rağmen düşmanın hücumu daha çok Müslümanlara yönelmiş görünüyor. O büyük ve devasa kuruluşlardan ziyade Müslümanları kendileri için tehlikeli bulan agresif ateistlerin mutlaka bildikleri şeyler olmalı… Müslümanların bile mahiyetinden habersiz oldukları şeyler…

Misafir işçilerin yarım asrı geçkindir farkına varmadan küçük kıt’aya taşıdıkları “İslâmî geleneklerin” dayandığı kuvvetli sütunların mahiyetini Avrupa’daki Müslümanlar bilmeyebilirler… Fakat yavaş yavaş Avrupa’nın merkezlerinden en ücra köylerine dağılan Kur’ân’ın neyi temsil ettiğini ve hayatları nasıl değiştirdiğini Daniel Pipes ve yoldaşları galiba bizden iyi biliyorlar. Endülüs’ü, Sicilya’yı, Maveraünnehir ve Kostantıniyye’yi yakından tanıyorlar.

İslâmın pratiğini Köln’de, Berlin’de, Brüksel, Amsterdam ve Paris’in arka sokaklarındaki evden dönüştürülmüş mescitlerde yaşayan Müslümanlar dinsiz Batı medeniyeti ile Kur’ân medeniyetinin buralarda sıcak temasa geçtiklerinin elbette farkında değiller. Farkında olabilselerdi heyecanlarıyla, bilgileriyle, İslâmı doğruca yaşama gayretleriyle ve temsildeki duruşlarıyla bunu aksettireceklerdi. Manzara istediğimiz düzeyde olmamasına rağmen dinsizleri bir panik almış götürüyor. Ramazan-ı Şerif’in veya Kur’ân ayının gelişiyle birlikte, Avrupa’nın on binlerce mahfilinde İslâmiyet üzerine konuşuluyor, Kur’ân tartışılıyor ve dinsizler kendilerince projeler geliştiriyorlar. Dinî cemaatlerin toplumdaki tesirini azaltmak üzere “ılımlı İslâm” projeleri hazırlanıyor, bu çerçevede din dersi öğretmenleri yetiştirmek üzere üniversitelerde kürsüler açılıyor ve İslâmiyetin “insaniyet boyutunda” Avrupalıları etkilememesi için her türlü tedbir alınmaya çalışılıyor..

Irkçılık, menfaat, heva ve dinsizlik adına İnsaniyeti hiçe sayan ikinci Avrupa’nın bütün bu gayretleri bir netice verebilir mi? Hiç zannetmiyoruz. İnançsızlık, sefahet, kaos ve istikbal korkusunun nefessiz bıraktığı Avrupalıların bu Ramazan’da da Kur’ân pencerelerine başlarını uzatarak nefes almaya çalışacaklarını düşünüyoruz. Kur’ân’ın bilhassa haşir mesajından istifade ile korkularından azıcak da olsa kurtulmaya çalışacaklarını, her gün yeniden şeffaflaşan müsbet ilimlerle karşımıza çıkan ruhî problemlerini yine Kur’ân’ın yardımıyla çözmeye gayret edeceklerini ve hasis menfaatleri için dünyamızı ateş topuna döndürmek isteyenlere karşı yine Kur’ân’ın global barışına koşacaklarını tahmin ediyoruz.

Avrupa’da Kur’ân yalnızca mescitlerde kıraat edilmiyor. Bu mevsimde birahanelere varıncaya kadar Kur’ân konuşuyor ve konuşuluyor. Avrupa mektebinin bütün sınıflarında kendisini okutmaya başlayan Kur’ân’ı karşı projelerle durdurmanın imkânsızlığını Avrupalı ateistler de yakında anlayacaklar. İslâmiyet veya Müslümanlarla alâkalı manşete çekilen her haberin, bu mevsimde Kur’ân’a hizmet edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Avrupa’nın büyük gayretlerle inşaya çalıştığı “hakikî insanî medeniyetin” labirentlerinden doğru çıkışlar gösterdiğinden, birçok âlim, feylesof ve din adamı kulaklarını çoktan Kur’ân’ın sinesine dayamış, dinliyorlar. Felâketin başını kaldırdığı şu zamanda ideolojik tarafgirlikleri çoğu insanlar artık nazara almıyorlar.

Belki de garipseyeceksiniz, ama bir vakıadır. Avrupalıların birçoğu bizim buradaki Müslümanlardan daha dikkatlice Ramazan-ı Şerifin gelişini takip ediyorlar. Yani Ramazan-ı Şerif orucu, Kur’ân mevsimini de temsil ettiğinden yalnızca biz Müslümanları alâkadar etmiyor… En az bizim kadar Avrupalılar da Ramazan’ı ve Kur’ân’ı takibe almış görünüyorlar… Bizzat gözleriyle görmek isteyenler Köln’e buyursunlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*