Avrupa’dan müjdeler

Sakın “Avrupa’dan bize ne?” demeye kalkışmayınız. Zira zaman, dünyayı bir bütün olarak göremeyenleri fena tokatlıyor.

Şu dehşetli ahirzaman atlasını okuyamayıp Avrupa’nın günümüzdeki misyonunu öğrenemeyenleri hadiseler adeta pataklıyor gibi…

Bedîüzzaman’ın Avrupa telâkkîsindeki İkinci Avrupa’yı hepimiz biliyoruz. Dinsiz, sefih, saldırgan ve felsefeden aldığı kuvvetle bütün semavî dinlerle çatışan bu Avrupa’nın 11 Eylül ihtilâlinden sonra taarruza geçtiğini önceki yazılarımızda arz etmiştik. 2012 yılının ortalarına kadar üstünlüğünü devam ettiren bu taarruz, geçen senenin sonlarına doğru yerini duraklamaya bırakmıştı. 2013’ten bu yana Birinci Avrupa’nın sesleri yükselmeye başlamıştı.

Birinci Avrupa, İslâmî Avrupa ve İnsanî Avrupa olarak isimlendirebileceğimiz bu üç Avrupa’nın ilk ikisini isimlerinden tanıyoruz. İnsanî Avrupa’dan maksadımız ise; fenlerle insaniyeti inkişaf ettirmeye çalışan Avrupa’dır. Bediüzzaman’ın 1910’dan itibaren dikkatimizi çektiği bu hususun, yani insanlığın inkişafının, İslâmiyete Amerika ve Avrupa’dan büyük bir yardım olduğunu, o kıt’alarda Nurları okuyarak yaşayanlar daha iyi bilirler.

Yeni Asya’nın otuz küsur senedir sistemli bir şekilde Avrupa’da da dillendirdiği “İsevî – Müslüman ittifakının” Vatikan’da Ekmeleddin İhsanoğlu ve Papa Fransisko tarafından paylaşılması, ahirzamanda iki dünyanın beklediği işbirliğinin ayak sesleri olarak anlaşılabilir. Kaldı ki, Papa’nın önem verdiği sosyal devlet, fukaraya yardım ve faizin zararları gibi hususları Yeni Asya on yıllardır seslendirmeye çalışıyor. Papa’nın; yakın geçmişteki küresel krizlerin, devletlerin iflâslarının ve bilhassa AB krizlerinin müsebbibi olan finans çevrelerine verdiği mesajlar insanlık için çok önemlidir. Millî iradelere ipotek koyan banka, fon ve ekonomi sihirbazlarının ABD ve AB hükümetlerince tâkibe alınması, inşaallah hayırlı neticeler doğuracaktır.

ÖNCE İNSAN…

ABD, AB ve Rusya gibi önemli iradeler, tahribatçı Avrupa’nın taarruzunu “önce insan!” sloganıyla durdurmaya başladı. Meselâ, hem AB ülkelerinde ve hem de Rusya’da alkolle başlayan mücadelede, insana gelen zarar ölçü alındı. Uçaklardaki yasaklamalarda, satış zamanı ve yaş sınırlandırılmasında, bu husus apaçık ortaya çıkıyor.

Tüketim canavarının pençesinden insanı kurtarmaya çalışan İsevîlerle insaniyetperverlerin, teknolojinin menfî kullanımına getirdikleri tedbirler de yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Sanal dünyadaki saldırılardan, bankaların insanı köleleştirme girişimlerine kadar bir dizi çalışma yapılmaya başlandı. Global bankalara gelen ceza üstüne  cezalar da, çatışmanın koordinatlarını az çok gösteriyor.

Teknoloji ve “sosyal medya” adı altında insanı tahribe çalışanlarla yapılan savaş, gen teknolojisiyle fıtratı bozmak isteyenlere karşı da verilmeye başlandı. Bundan böyle klaslaşmış ürünlere AB pazarı müsaade etmeyecek. Genleri değiştirilmiş sebze, meyve ve hayvanlara getirilen kısıtlamaların, çok yakında insan lehine olarak yasağa doğru kaymasını artık normal karşılayacağız.

Ekonomi ve bankacılık sektörü, şeffaflaşan piyasalarda artık terörü besleyen odaklar olmaktan çıkacak diyor AB siyasetçileri. Herkes biliyor ki, Asya’daki terörün finansmanı, Amerika, İngiltere ve yakın zamana kadar bazı AB Ülkeleri üzerinden yapılıyordu… Anlayacağınız, köpekbalıklarının sığınacakları koylar kontrol altına alınırken, çekirge afatının haritası da çıkarılmaya başlandı.

SONRA AİLE…

11 Eylül öncesi başlayıp, daha sonra şaha kalkan “aile karşıtlığı”na da Batı dünyası artık dur diyor… Neocon ve neoliberallerin her yerde sıradanlaştırmaya çalıştığı “eşcinselliğe” millî devletler teker teker tedbir almaya başladılar. En son Hırvatistan’da yapılan referandumla yüzde 66 gibi bir ekseriyet, bu sapkınlığın kanunî olmaması için oy kullandı. Evliliğin tarifi İslâma uygun şekilde yeniden Hırvat anayasasına yazıldı. Çok ilginçtir ki, bu insanî hareketin savunucuları, mücadelelerini Calut ile Talut arasındaki savaşa benzetiyorlar. Eşcinselliği neoliberaller adına AB’de dalgalandırmak isteyen Westerwelle’nin partisiyle birlikte baraja gömülmesi ise, ahlâksızları bu savaşta yeise düşürmüş görünüyor.

11 Eylülcülerin parlamentolarda aile aleyhine çıkardıkları kanunların yeniden düzeltilmesi, çocuklarını kurumsal yuvaya vermekten imtina eden ailelere evde bakım katkısının karara bağlanması, anneye “ekonomiye katkı makinası” bakışının giderek insanîleşmesi de hakikaten müjdeden başka birşey değildir. Bu çerçevede, çocuklarını yetiştirerek zamanlarını geçiren annelerin emeklilik kapsamına alınması, Troçkistleri siyaseten ring dışına atıyor, gibi… Sabık Köln Başkardinali Meisnerin’in sesleri yansıma buluyor: “Kadın evinde kalsın ve çocuk yetiştirsin…”

VE NİHAYET KADIN…

Avrupa ve Amerika’daki İkinci Avrupa’nın en tesirli silâhı olan kadının da “mahiyetiyle” yeniden sorgulanması bu çatışmanın en ateşli meydanlarından birini teşkil ediyor. Kadının dinsiz sefahetçilerce istismarına bayrak açan Alman asıllı Eva Hermann, Rus asıllı Jelena Misulina ve Fransy Beatrice Beurgas Avrupa kadınının fıtrî statüsünü bulma yürüşüne çıkmışlar. Tüketicilerce, ahlâksız sanatçılarca, medyaca ve ekonomi sihirbazlarınca araç olarak istismar edilen kadın profiline tepkiler çığ gibi yükselmeye başladı. İsviçre’nin fuhuşa başlattığı savaşa Rusya, Danimarka, Belçika ve Avusturya’dan sonra Fransa da katıldı. Ppara karşılığı fuhuşa yeltenenler birincide binbeşyüz ve daha sonra üç bin euro ödemek mecburiyetindeler. Temerrüd halinde daha zecrî tedbirler alınacakmış. Dünya Sağlık Örgütünün, Avrupa’daki her dört kadından birinin şiddet kurbanı olduğunu ilân etmesi de feministleri bozguna uğratmış gibi…

Arapların dediği gibi harp dönüşümlüdür. İsrail’i haksız görerek Filistin’e sahip çıkan, Amerika ve İngilizlerin Bağdat istilâsına karşı milyonlarca nümayişçi ile yürüyen, İslâmın aile hayatını metheden ve Müslümanlarla ittifaka çalışan insanî ve İsevî Avrupa’dan size müjdeler aktarmaya inşaallah devam edeceğiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*