Habere şöyle bakar geçersiniz…
Ayrıntıları önemsiyorum: Genç kızın onu yetiştirmek için gece gündüz çırpınan babasının silahı ile canına kıyması acaba o ebeveynde ne gibi bir duygu uyandırdı merak ediyorum.
Yahut genç kız babasının silahını kafasına dayarken neler hissetti?
Onu bu yaşa getirene kadar kimbilir hangi zahmetlere katlandığını hiç düşündü mü? Onu yetiştirmek uğruna (masrafları boşverin,) harcadığı emekleri hesap etti mi? Yahut kendini bir enkaza çevirdikten sonra, onun ne kadar perişan olacağını hiç aklına getirdi mi?
Bir babanın silahıyla kendi canına kıymak… Nereden bakarsanız bakın, bu çok trajik…
Bir başka olay:
Yer Zonguldak… Korkunç bir cinayet haberi daha:
16 yaşındaki genç bir kız annesini bıçaklamış… Dahası, cesedi tinerle yakarak imha etmiş!
Genç kız yetmemiş, 10 yıldır kayıp olan ve sonradan cesetleri bulunan insanlarla ilgili internet sitelerini gezmiş ve burada hoşuna giden cinayetleri utanmadan polise anlatmış.
İnsanlığın durduğu, hislerin kaybolduğu ve masum bir yavrunun nasıl da canavara dönüştüğünün resmidir bu.
Modern toplum diye yutturulan ve bu zamanda gençliği fesada çeviren öyle pis çarklar var ki… Hangisine takılsa, ya intihar ediyor, ya öldürüyor!
Eğlence, tüketim çılgınlığı, internet… Zaten uyuşturucu ve benzeri şeyleri saymıyorum. Onlar bilinen problemler.
Ama ya bilinmeyen?
O yüzden hepimiz bu tehlikenin altındayız.
Ancak bizde bir ilaç var ki, bütün derde deva: Risale-i Nur.
Bu zamanın bütün hastalıklarına tek tek reçete yazıyor. Gençliği Kur’an’ın nuruyla ruhları parlatıyor ve o kılınçla kendini koruyabiliyor.
Bu zamanda bu tehlikeden başka çıkış yolu yok vesselam!
GÜNÜN SÖZÜ:
“Zaman gösterdi ki, cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.”
Bediüzzaman Said Nursi
Benzer konuda makaleler:
- Batı’da “insânî değerlerin” çöküşü
- Bulaşıcı bir hastalık: İntihar
- Gelecek nesillerimiz büyük tehlike altında
- Çocuk eğitimi ve terbiyesi nasıl olmalı?
- Narsizm kültürü
- “Senin ne kıymetin var ki…”
- Sultan Abdülaziz (1830-1876)
- İntihar vak’aları
- Hür kadınlar…
- Şiddetin ilacı da iman
S.a. Demirhan abi
İbretlik bir yazı olmuş… Üstadın şu sözünü hatırladım:
“Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.”
Gerçekten de herşeyin başı sağlam bir inanç, tahkiki iman…
Selam ve dua ile…
selamunaleyküm davut kardeş, emr-i bil ma’ruf venehyi anil münker vazifesini maaşaallah her yerde ve her ortamda yapmağa çalışıyorsunuz, tebrik ederim. evet yüreğiniz yanıyor biliyorum böyle haberleri duyunca, ve okuyunca yüreğin parçalanıyor, ve onlara çare olmak için çıkardığın cankardeş dergisinde de hep bu konuları dile getirip bu çaresizlere çare olmağa çalıştınız, ve daha sonra da bizden ve bu hakikatlerden kopmasınlar diye genç yaklaşım dergisini çıkardınız, ama bizler vazifemizi yapamadık, çıkardığımız ve yeşerttiğimiz bu fideleri sulayamadık, hala boyunları bükük, omuzları çökük yayın hayatlarına devam etmeğe çalışıyorlar, her gencin reçetesine yazabilsek çantasına koyabilsek böyle olmazdı herhalde, Risale-i Nurlara bir köprü olan bu neşriyatımızın kıymetini bilip reklamlarını yapamadık ve halen de yapamıyoruz, mesuliyetimiz büyük, bu gençler bizden davacı olacaklar, dergilerimize daha çok sahip çıkalım hep birlikte yazan, çıkaran, okuyan, okunmalarını isteyen kişilerle birlikte. Muhabbetlerimle.
Sabah kahvaltı hazırlarken, bir taraftan da haber dinliyorum. Bir anne, nasıl da vahşîce öldürülmüştü. Peki eksik ne idi de evlâdının kendi canına mâl olmasına sebep oldu? Duyduğum haber karşısında, tek aklıma gelen Risâle-i Nur’da geçen paragraflar oldu:
“Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imânî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevî belâ olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: `Neden imanımı terbiye-i İslamiye ile kurtarmadınız?´” (Emirdağ Lâhikası, s. 40)
Evet, birilerinin kabullenmediği gerçeği, merhum anne acı bir bedelle ödedi. Umarız, daha çok bedel ödenmez. Biz de kendimizi ehl-i iman olarak algılayıp, sakın gaflet içinde yaşıyor olmayalım? Şahsen çocuklarımın bana karşı haykırarak bağırmalarını duyunca “Ben nerede hata yapıyorum?” sorusunu hep soruyorum kendime. Bekârken hep beş çocuğumun olmasını arzu ederdim. Şimdi ise, iki çocuğuma İslâmî terbiyeyi gerçek mânâda verip veremediğimin ızdırabı ve korkusu içindeyim. Hâl dilimizi kullanamaz olduk, evlatlarımıza bağırıp çağırmaktan, sürekli emirler vermekten. Silkinip kendimize gelmenin zamanı çoktan geldi geçiyor. Bir araya geldiğimizde hep çocuklarımızı şikâyet edeceğimize, şu gözümüzün birini de kendimize dikelim. Bakın nelerle karşılaşacağız? Feryadımızı kime haykıracağız?
Merhum anne uyanıp dile gelse, bilmiyoruz ama belki de ne pişmanlıklarla eyvahlar edecekti. Biraz düşünsek, kafa yormadan neler aktaracağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Evlâtlarımızın, anne-babalarına hürmet ve hizmet ile yaşayıp, vefatlarından sonra onlara hasenât yazdırmakla, ahirette şefaat eden bahtiyarlardan olması duâ ve temennisiyle?