Çağları aşıp da gelen adam

Bir güneş gibi kâinatı ziyalandıran İslâmiyet, karanlıktan beslenen yarasa zihniyetli dalaletin uykularını kaçırıyordu; nasıl olsun da hakikat noktasında söndüremediğimiz İslâm ışığını söndürebiliriz, ya gölgeleriz.

Asr-ı Saadet dediğimiz; sahabî, tabîin ve tebe-i tabîinden sonra her asır başında bir müceddidin riyasetinde zamanın fehmine ve ilmine göre, İslâmiyet ter ü taze olarak şübehattan ve bâtıl fikirlerden mahfuz kalmıştır.

Ancak bin yıllık tarihe baktığımızda dinin esasatına ilişilmiyordu, bu yüzden ehl-i diyanet de, fıkıh, kelam, tasavvuf üzerine dinini tekmil ediyordu. Ancak son demlere geldiğimizde fitneler de artıyor, pusuda bekleyen dinsizlik, fen ve felsefenin yardımıyla kendisinde bir alan bulmuş, “Hz. Âdem’den kıyamete kadar gelmiş geçmiş en büyük fitne” olarak sahneye çıkıyordu.

Âlimler bu işe bir çare aramışsa da eski sermayeleriyle buna yol bulamıyorlardı. Zira ellerindeki “ekser divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve marifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı iman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu has mü’minlere ve ferdlere hitab ederler, bu zamanın dehşetli taarruzunu def’edemiyorlar.”1

ŞARKTAN BİR NUR DOĞUYOR

İşte tam bu esnada şarkın yalçın kayalıklarından bir nur doğuyor ve zamanın dertlerini tâ sebavet çağında yüreğinde hissediyordu.

O genç yaşta bütün ilimleri ana hatlarıyla belleğine almış, Bediüzzaman haklı ünvanıyla İslâmın payitahtına gelerek vazifeli olduğunu ilân etmişti. Kader onu Meşrutiyetin ilânına şahitlik ettirmiş, hürriyeti Batı’dan Doğu’ya, ittihad-ı İslâmı da Arap ulemasına ders verdirtmişti.

Çocukken rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’den (asm) ilim talep etmesine karşılık, “sana ilm-i Kur’an verilecektir” müjdesi gibi; 1. Cihan Harbi evvelinde de bir “vakıa-yı sadıkada” bir büyük infilak olacağını o infilak ve inkılaptan sonra Kur’an etrafındaki surların yıkılacağını, Kur’an’ın kendi kendini müdafaa edeceğini ve onun çelik zırhı onun mu’cizeliği olacağını ve mühim bir zat ona amirâne “i’cazı Kur’an’ı beyan et” diye vazifelendirdiğini anlar ve Kur’an’ın mu’cizeliğini ispat eden İşarat’ül İ’caz tefsirini yazar.

Bu arada kader ona patlayan 1. Cihan Harbi’nde talebeleriyle beraber gönüllü alay komutanlığını, Ruslara karşı harbi, iki yıl esareti sonrasında Bolşe-vik isyanını yerinde gösteriyor, Avrupa’yı dolaştırarak hem Osmanlı’nın son günlerine, hem de Cumhuriyet döneminin kuruluşuna şahitlik ettiriyordu.

Bir yandan inkâr-ı uluhiyet, diğer yandan din-i Muhammedî’yi (asm) tağyir cüretkârlığını gösteren cereyanlara karşı maddî kılıncın kınına girmesiyle Kur’an’ın elmas kılıncı ile (inkâr fen ve felsefeden geldiği için) kalemle mukabelede bulunmak ve manevî cihad zamanı geldiği gerekçesiyle…

Bütün bu birikimlerden yola çıkarak asrın reçetesini “yaz kardaşım” diyerek Hz. Ali’nin ifadesiyle “kitapların en faziletlisini” yazmaya başlıyordu.

“Belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi”2 Risale-i Nur ile tamire çalışıyordu.

Bu vesileyle gelişen İslâm yeniden diriliyor, çorak topraklar yeniden filizleniyordu.

Bütün engellere hapislere sürgünlere rağmen Nur’lar elden ele dolaşıyor, ihtiyarlar, kadınlar, çocuklar ve hattâ okuma yazma bilmeyenler bakarak asrın reçetesini muhtaçlara ulaştırmak için yazdıkça yazıyorlardı. Bu sayede Anadolu’nun her köşesine, İslâm âlemine hattâ Japonya’dan tut Vatikan’a, ABD’ye kadar okunuyor, okutturuluyordu.

Bu vesileyle iki cereyan olan inkâr-ı uluhiyet, şeair-i İslâm’ı tahrip çabaları her ne kadar yer bulmuşsa da kökleri ve kal’aları sarsılıyor, küfrün beli kırılıyordu.

Bu vesileyle; “Ölü iken îmân ile diriltip nûra kavuşturduğumuz ve halk içinde o nûr ile doğru yolda yürüyen… (En’âm Sûresi, 6:122) âyetinin işarâtıyla bizleri imân ile dirilmeye, inkâr karanlıklarından kurtulmamıza vesile olan Hz. Bediüzzaman’ı 62. vefat yıldönümünde rahmet minnet ve şükranla yâd ediyoruz.

Dipnotlar:

1. 2.Kastamonu Lâhikası

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Bu KUR’AN Müslümanların elinde kaldıkca, biz MÜSLÜMANLARA HAKİKİ HAKİM OLAMAYIZ. Ya KUR’ANI ONLARDAN ALMALIYIZ, veya ONLARI KUR’ANDAN SOĞUTMALIYIZ ” Haber-i meşumu duyunca; ” Ben de KUR’ANIN SÖNMEZ ve söndürülmez bir manevi GÜNEŞ hükmünde olduğunu bütün DÜNYAYA isbat edeceğim ve göstereceğim”, diyen ve haykıran ve dahi göstermiş olan da Büyük ÜSTAD BEDIÜZZAMANIN ‘dir.!…Hürmetle muhterem Hocam.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*