Cibali Baba ve Bel’am’ın duası

Gaflet, yapılan duâların kabulünü engeller. Üstelik umumî belâların daha da şiddetlenerek devamını netice verir. Bizi belki de zalimlerin zulmüne ortak yapar. Peki, hangi halimizle bu tabloya sebep olur kadere fetva verdiririz?

Bediüzzaman Hazretleri “fevkalâde safderunluk” olarak tanımladığı bu büyük gafleti şöyle anlatır:

MÜSTEHAK MIYIZ?

“Bu asrın acip bir hassasıdır. Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderûnluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevî taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musîbet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler.”

Evet, elması bildiği (ahiret ve iman gibi) halde, yalnız zaruret-i kat’iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var. Yoksa, küçük bir ihtiyaçla veya hevesle veya tamâh ve hafif bir korkuyla tercih edilse, eblehâne bir cehalet ve hasârettir, tokata müstehak eder.

Hem âlicenâbâne affetmek ise, yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkalarının hukukunu çiğneyen cânilere afüvkârâne bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.” (Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s 24)

TARİHTEN ÖRNEKLER

Her asırda safdil Müslümanlarca yapılan bu derin hata sebebiyle, küfür ve dalâlet galip gelir. Zulüm ve felâketler umumileşip şiddetlenerek devam eder.

Musa (as) zamanında Kenan ilinde duâsı makbul Bel’am b. Bağura isimli dindar bir âlim vardır. Hz. Musa (as) Kenan iline savaşmaya gelince kavmi Bel’am’a hediyeler ve dünyevî makamlar vaad ederek Musa (as) aleyhine bedduâ etmesini ve ordusunun mağlûp olup dağılmasını isterler. O da bunlara aldanarak Musa (as) aleyhinde çalışmaya, bedduâ etmeye başlar. Şöyle düşünmektedir: “Hz Musa (as) peygamber olduğu için Allah bedduâlarımı zaten kabul etmeyecek, ben de mala ve mevkiye kavuşacağım”.

Ne var ki, Bel’am’ın hiç hesabını yapmadığı bir şey gerçekleşir. Münkir ve müşrikler “Bel’am bizim için duâ ediyor” diyerek, içlerindeki mü’minlerin desteğini alırlar. Hz. Musa’nın (as) ordusu mağlûb olur.

Böylece Bel’am ve “Bel’am’ın bir bildiği var!” diye düşünen safdil Müslümanlar sayesinde Hz. Musa’nın (as) ordusu yenilir. Küfür ve ve zulüm Kenan ilinde bir müddet daha devam eder.

Risale-i Nur’da İstanbul’un fethinin yapılmasına duâlarıyla engel olan Cibali Baba da Bel’am misal tarihten başka bir örnektir.

Her okuduğumda beni çok etkileyen bu bahis Ramazan ayında ehl-i sünnetin selamet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik kabul edilmemesinin sebebi üzerine. Mektubun şüphesiz günümüze bakan cihetleri de var.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN KASTAMONU HAYATI

1927’de Barla’ya sürgün olarak gönderilen Bediüzzaman Hazretleri Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatının büyük bir bölümünü orada yazar. 1934’de Tesettür Risalesi nedeniyle Eskişehir hapishanesinde 11 ay hapsolur. Buradan çıktıktan sonra Kastamonu’ya sürgün edilir. 1943 yılına kadar Kastamonu’da kalır. Risale-i Nur telifi burada da devam eder. Bu dönem zarfında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde devrimler tamamlanmıştır. Hilafet kaldırılmış, kılık kıyafet, şapka, harf, ölçü ve takvim devrimleri yapılmış, tekke ve zaviyeler kapatılmış, ezan Türkçeleştirilmiş, laiklik kabul edilmiştir.

“ANLADIN MI KAMBUR?”

İhlaslı dualar ubudiyetin ruhu hükmündedir. Kim ihlas ile ne isterse Cenab-ı Hak cevap veriyor. Umumi yapılan ve külliyet kesbeden dualar kabule daha yakın. Umumi musibetler genelin hatası üzerine geldiğinden dua ve tövbenin de umumi yapılması gerekiyor. Dua, tevekkül, tevbe ve istiğfar en büyük savunmamız. Dua, “maddi âlemin ölçüleriyle tahmin edilemeyecek güce sahip olan” bir iksir. Kastamonu’da hizmetinde bulunan Çaycı Emin Abi anlatıyor: “Bir gün beraber ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra tesbihatta iken: ‘Kambur, ben mi haklıyım, yoksa sen mi haklısın?’ diye birisine hitap ediyordu.

“Ben yine bir çok zamanlar olduğu gibi, hayretler içindeydim. Odasında benimle kendisinden başka kimse yoktu. Benim merakımı görünce, mes’eleyi şu şekilde izâh etti: ‘Onuncu Söz, haşir ve âhiret hakkındadır. Ben o eseri bir vakitler Barla’da yazıyordum. Baktım o günlerde bir İslâm düşmanı, ıslâhı gayr-i kabil. Arefeye bir kaç gün vardı. Ben bedduâ ettim. Benim bedduâma karşılık bütün Hicaz velileri ve Hicaz’daki Kutb-u A’zâm, onun ıslâhı için duâ ediyorlardı. Benim bedduâm ferdî kaldığı için iâde edildi. Aradan uzun seneler geçti. Baktım, bu sene (1938-1939) bana nihayet hak verdiler. Hâlbuki bunun ıslahının gayr-i kâbil olduğunu biliyordum. Onlar nihayet bu sene başladılar bedduâ etmeye.” (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, Cild 2, s. 95.)

Bediüzzaman Hazretleri bu olayın sırrını Risalelerde şöyle anlatıyor: “Bir zaman, ben bir kısım ehl-i dalâlete mühim bir vakitte kahr ile duâ ettim. Bedduâma karşı, müthiş bir kuvvet-i mâneviye çıktı. Hem duâmı geri çeviriyordu, hem beni men etti. Sonra gördüm ki, o kısım ehl-i dalâlet, hilâf-ı hak icraatında bir kuvve-i mâneviyenin teshilâtıyla arkasına aldığı halkı sürükleyip gidiyor, muvaffak oluyor. Yalnız cebirle değil, belki velâyet kuvvetinden gelen bir arzuyla imtizaç ettiği için, ehl-i îmânın bir kısmı o arzuya kapılıp hoş görüyorlar, çok fena telâkki etmiyorlar.”(26. Mektub 9. Mesele)

HÜLASA

Dualarımızın kabulünde iman ve küfür yolunu temsil eden şahısların ve onlara hizmet edenlerin mahiyetlerini tanımak, icraatlarını fark etmek çok önemli.

Aksi takdirde Bel’am ve Cibali Baba gibi dehşetli faaliyetlere destek söz konusu. Bediüzzaman Hazretleri, “Hizmetinizin azameti ve ehemmiyeti ve muârızların kuvveti ve şeytaneti nispetinde ihtiyata ve dikkate mecburuz” diyerek özellikle Nur Talebelerini ikaz ediyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*