Akıldan çıkarmamamız gereken bir durumdur ki, her zaman ve zeminde ifsat komiteleri üstlendikleri roller gereği, dîn-i mübine zarar vermek ve dindarların önünü kesmek için her çareye, her yola başvurmaktan geri durmazlar. Bu emellerine ulaşmak için bazan açıktan, çoğu zaman da gizliden, ehl-i dine akla gelmedik plân ve tuzaklar kurarak, gayelerine erişmeye çalışırlar.
Meselâ cumhuriyetin ilânıyla birlikte, bazıları, kendilerince ilerlemenin önünde engel gördükleri dini ve dinî değerleri tasfiye maksadıyla tek parti diktası altında milleti “laikleştirme” projeleriyle gayelerine ulaşmaya çalıştılar. Ama bu plân ve projeleri tutmadı, milletin dine yönelmesini önleyemedi.
Çok partili demokrasiye geçilip, tek partinin hegemonyasına son verilip, milletin üzerindeki tazyik ve baskılar kısmen de olsa kalkınca, milletin dine temayülünü, bununla ilgili arzu ve isteklerini göz önünde bulunduran Demokrat Parti iktidarı dinî hayatın rahatça yaşanması için önemli bazı icraatlarda bulundu. Bu şekilde milletin dine yönelişi hız kazandı.
Bu durumu hazmedemeyen ifsat komiteleri ise, bu defa daha münafıkâne, daha dessasâne plân ve tuzaklarla, bilhassa siyaset alanında “safdil” bazı insanlardan faydalanarak, dindarlığın içini boşaltmaya başladılar ve maalesef bunda muvaffak da oldular.
Bediüzzaman; yıllar önce “safdil hocalar”, “safdil dindarlar” ifadelerini kullanmıştı. Bu gibi ifadelerle Bediüzzaman, aldatılmaya müsait, saf, elinde bir ölçüsü olmayan, dikkat ve teyakkuzu elden bırakan insanlara dikkatleri çekmeye çalışıyordu. Bilhassa siyaset alanında bu gibi insanların ifsat komitelerinin tuzaklarına düşebileceklerini hissediyor ve onları bu noktada uyarıyor, ikaz ediyordu.
Bediüzzaman’ın bu uyarılarından birine kulak verelim isterseniz: “Otuz beş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurculara da ‘Bırakınız’ diyordum. Sebebi, siyaset ihlâsı kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete âlet; sonra da siyaseti dinsizliğe âlet etmeye çalıştıklarından, safdil dindarların hatırı için bir-iki defa siyasete baktım…” (Beyanat ve Tenvirler, s. 201)
Görüldüğü gibi, dini siyasete âlet edenlerin arkasında da siyaseti dinsizliğe âlet eden malûm zihniyet var. Meş’um plânlarını gerçekleştirmek için, önce bazı “dinde hassa, muhakeme-i akliyede noksan” insanların dini siyasete âlet edebilme zeminini hazırlıyor, sonra da onları bahane ederek siyaseti dinsizliklerine âlet etmeye devam ediyorlar.
Aynı konu ile alâkalı olarak Bediüzzaman’ın şu tesbitlerine de kulak verelim isterseniz: “Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenabâne affetmesi ve bir tek haneseyi (iyiliği), binler seyyiâtı (günahı) işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı (kul hakkını) mahveden adamdan görse, ona bir nevî taraftar çıkmasıdır. Bu sûretle, ekall-i kalîl (azın da azı) olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musîbet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdîdine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler.” (Kastamonu Lâhikası, s. 48)
“Safderunluğun” bu derecesinden Allah’a sığınmak gerek… Sözleriyle, icraatlarıyla dine ve dindarlara en büyük darbeyi vurmaya çalışan birilerini ille de dindar gösterip temize çıkarmanın da bir neticesi olarak, hâlen yaşamakta olduğumuz umumî musîbetlerin şiddetlenerek devam ettiğini görüyoruz maalesef.
Benzer konuda makaleler:
- Safdil dindarlar
- Üstad Bediüzzaman ve siyaset
- Beyanat ve Tenvirler
- “Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor”
- Vazifemiz, siyaseti dine âlet ve dost yapmaktır
- Bediüzzaman’ın siyasete yaklaşımı
- Ahirzamanda siyasetin, cereyanların emrine girmesi
- Siyasetin şeytani yönü
- Siyaset ve dindarlar
- Çağımızın “canavar” siyasetini kim kurgulamış?
İlk yorum yapan olun