Darbe korkusu ile nereye kadar?

(Süfyan) “Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet’in bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. ‘Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor’ diye rivayetlerden anlaşılıyor” 1

31 Mart hadisesiyle tanıştığımız darbelerin içinde hep o, aslı Türk olmayan, ancak Türkçülük damarını işleten bir gurup vardı. Bildiğiniz gibi, güyâ isyanları bastırmak için Selânik’ten getirilen hareket ordusunun başında Mahmud Şevket Paşa ve ekibi; Balkanlar’daki Arnavut, Bulgar, Rum, Sırp, Makedon vb. milletlerden oluşan gönüllü birlikleri ile İstanbul’u işgâl edip meşrûtiyet hükûmetini de esir alarak Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiler. Daha sonra kurulan ve Bediüzzaman’ın da yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfî’de “şeriat istenmiş” diye onlarca insanı idam ettiler.

Yine o ekip Balkan, Trablusgarp, 1. Dünya Harbi ve Filistin’in kaybında mühim rol oynadı.

Yeni Türkiye’nin kurulması, hilâfetin, Kur’ân harflerinin, din derslerinin, şeriatın kaldırılması ve yüzbin insanın idam edilmesinde yine o ekip göze çarpar. İdarenin tek parti elinde olmasıyla siyaset içinde kalan o ekip, Demokrat Parti’nin başa geçmesiyle orduyu kışkırtıp, 27 Mayıs’ı yaptırdılar.

12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta, yine o ekibin varislerini görürüz ki; 31 Mart’tan beri hedef irtica adı altında hep dindir.

Memleketin dine olan uyanışı ile beraber az da olsa görülebilen dindar subaylara tahammül edilemiyordu.

O ekibin irtica refleksi; her Ağustos toplanan YAŞ’ta, ordudan atılan, terfisi verilmeyen ya da sürgün edilen belki Cum’a namazına o da zar zor gidebilen dine meyilli subayları kıyıma dönüyordu.

Özellikle 28 Şubat’ta, her alanda olduğu gibi irtica hortlatmaları ile ordudan atılan subay mızrakları çuvala sığmıyordu artık.

Batı Çalışma Gurubu adı altında öyle kıyımlar yapıldı ki sadece ordu içinde kalmayıp sosyal hayata da el atarak milletin dinî değerlerini ayaklar altına aldılar. Başörtü zulmü, üniversitelerde ikna odalarıyla tahsil hayatı elinden alınma tehditleri gayretullaha dokunmuştu. Deprem uzmanı Prof Mete Işıkara ‘nın ifadesiyle 99 depreminin merkez üstü Gölcük Deniz Kuvvetleri Ana Üs Komutanlığı idi ki memleketin kaderini ilgilendiren çok önemli kararlar orada alınmıştı.

ERGENEKON AK’LANDI!

AKP iktidara geldikten sonra başörtüsünün köşke çıkması gibi sun’î gündemlerle meclis karışıyor, bir yerlerden gelen talimatla milletvekilleri meclise girmeyerek 367 krizini körüklüyordu. Parti kapatma dâvâları gibi mağduriyetlerle seçime giden AKP oylarını arttırıyor ve Gül’ü Çankaya’ya göndererek aynen Merve Kavakçı’nın meclise başörtülü girmesi gibi Hayrünnisa Gül’ün köşke çıkması birilerini tetikliyor ve TSK içindeki unsurları harekete geçiriyordu. “Ayışığı, İnternet Andıcı, Sarıkız, Balyoz ve Ergenekon” adı altında darbe heveslilerine zemin hazırlanıyordu. Özellikle “Ergenekon” adlı örgüt; asker, sivil, bürokrat, gazeteci ve siyasilerden teşekkül bir heyet genişletilerek nazarlara veriliyor, Türkiye gündemini meşgul ediyordu ki o günün Başbakanı Erdoğan “bu dâvânın savcısı benim” diyerek mesele pompalandıkça pompalanıyordu. 101 sene, üç kere ağırlaştırılmış müebbet hapisler havada uçuştu ki suçlu suçsuz, alâkalı alâkasız aynı torba içine atılarak mesele bağlamından koparılıyordu. Silivri Cezaevi sivil general, siyasetçi bürokrat ileri gelen insanlarla dolduruldu. Bir yandan “bu ne cesaret, darbe tarih mi oluyor” dedirtirken, bazı siyasîlerin cezaevlerinde olmalarına rağmen milletvekili seçilmeleri dikkat çekiyordu. Senelerce süren ve bazı sanıkların yurt dışına kaçtığı, açık oturumlar, gazete haberleri v.s derken 17/25 Aralık’la taşlar yerinden oynadı. Ergenekon sanıkları yeniden yargılanıp 2016 Nisan’ında böyle bir örgütün olmadığı kanaatine varılarak 400 sanık beraet etti ki Silivri Cezaevi deklarasyon arenasına dönmüştü. Hattâ daha hapisteyken Perinçek; “göreceksiniz biz çıkacağız, bizi buraya tıkanlar içeri girecek” diyerek gelecek günlerin habercisi oluyordu ki aynen dediği gibi de oldu. “Ergenekon” gibi “paralel” furyasında polis şeflerinden tutun tâ gazetecilere kadar bir sürü insan cezaevlerine, gazete, TV ve yayın evleri gibi bir çok müesseseye de el kondu ki, Türkiye içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleniyordu.

Dengeler değişiyor..

Dipnot:

1. Şuâlar.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*