Deprem tesadüfe havale edilemez

Herkese selam olsun,

Kahramanmaraş merkezli, yaşadığımız deprem felaketinden, daha önceki makalemde de değindiğim gibi, tekrar kısaca temas etmek isterim.

Ben Mardin’de oturuyorum. Depremin vaki olduğu 10 vilayete hemen komşu bir mahalde bulunuyoruz. Şu anda deprem bölgesinden bize gelen binlerce misafirlerimiz mevcut. Dünyalık adına ne varsa hepsini kaybetmiş durumdalar. Buna ilaveten olayın en elem verici yanı ise, kurtulanların ekseriyetle yakınlarından, aile fertlerinden, komşularından ve sevdiklerinden bir kaçının ölmesi veya hala enkazlardan çıkarılmalarını beklemeleri, acılarına daha bir acı katmaktadır. Bu felaketin düşünülmesi bile insana sonsuz bir ızdırap vermektedir.

Bu vakıa bütün bölge insanlarının psikolojisini alt üst etti. Özellikle çocuklarda büyük travmalara sebebiyet vermiş durumda. Depremin insanlarda sebep olduğu ölüm korkusu ve kaygıları hala devam etmektedir. Evlerdeki avize ve ampuller depremin habercileri ve adeta birer rumuzu haline geçmiş vaziyette.

Hepimiz için dayanışma, birbirine moral ve manevi destek verme zamanı. Ne var ki, acısı asırlarca devam edecek bir felaket yaşadı Türkiye.

Elbette ki, bu depremler yerin merkezindeki anil-merkez hareketlerine ve yerin altındaki fay hattı ve tabakalarının kırılıp kaymasına veya yeryüzünde vaki olan bir takım tabiat olaylarına bağlı olarak değerlendirilebilir. Lakin bunun altında bazı hikmetlerin ve sebeplerin de olabileceğini düşünmemiz gerekir. Diğer yandan bu gibi vakıaları tamamen tesadüflere havale etmek de olmaz.

Zira, yer altında on binlerce, belki de milyonlarca yıldan beri duran bu deprem fay hatları, ne oldu da şimdi olanca şiddetiyle patladı ve öfkesi dinmeden, ilk andan itibaren (üzerinden üç haftayı aşkın zaman geçti) günde yüzlerce belki de binlerce sarsıntılarla devam ediyor. Ve sonuç olarak bu kadar insanımız enkazlar altında can verdi ve milyonlarcası da evsiz ve barksız kaldı.

Atalarımız, “Bir musibet, bin nasihatten evladır.” Demişlerdir. Umulur ki, bu büyük felaketten kendi nefsimizden başlayarak bir muhasebeye ve eleştiriye vesile olsun.

Bundan çok yıllar önce, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahının giriş kapısının üstündeki mermer kitabede, şöyle bir vecizesini okumuştum: “Ne ararsan kendinde ara.” Her halde bu ifadeyle, günahlarını ve kusurlarını gör ve bunların izalesine çalış ve onların yerine güzellikleri ve iyilikleri ikame etmeye gayret et, demek istiyordu.

İnanın ki, ben kendi kendime yaptığım vicdani muhasebede; “Acaba bu musibette benim de payıma düşen bir durumum bir suçum olamaz mı? Benim yüzümden bu vaki olan olaya yansıyan olumsuz davranışlarım söz konusu olabilmiş midir?” Diye kendi kendimi sorgulamaya başladım.

Hz. Ömer’ın halifeliği döneminde bir deprem olur. İnsanlar bundan dolayı çok korkarlar. Depremden sonra Hz. Ömer minbere çıkar ve bir hutbe okur. Hutbede: “Ey Müslümanlar! Peygamber (asm) den şu hadis-i şerifi işitmiştim: Yerin zelzelesi iki şeyden dolayı meydana gelir.

Birincisi: Zinanın (fuhşiyatın) çoğalması.

İkincisi: Zulmün artması.” Diye buyurdular.

Fuhşiyatın çoğalmasıyla ilgili detaylara girerek, nezih ve temiz zihinlerinizi bulandırmak istemem. Ancak insan fıtratına ve doğasına uymayan sapık davranışların ve gayr-i meşru cereyanların ve bu son zamanlarda boşanma olaylarının ne denli çoğaldığını, gençliğin taşkınlıkları ve fevri hareketleri yanında kutsal bildiğimiz aile kurumunun ne denli dağılmaya yüz tuttuğunu, eşlerin yek diğerine olan sadakatsizliğini ve vefasızlığını, herkesin kendi gözlemlerine, düşüncelerine ve görüşlerine göre sorgulamalarına havale ediyorum.

Yine Hz. Peygamber: “Bir toplulukta bir takım günahlar işlenir, işlemeyenler o günahları işleyenlerden daha güçlü ve daha çok oldukları halde; engel olmazlarsa, mutlaka Allah hepsine birden ceza verir.” (1) buyurdular.

Görüldüğü üzere beşerin bu derece şımarıklığı ve şaşkınlığı ve bunca nimetlere karşı nankörlüğü ve şükürsüzlüğü, belaların bir birini takip ederek gelmesi nedeniyle yaş-kuru, masum-mücrim hep beraber yanmaları ve yıkılmalarından ibret alınması gerekmez mi?

Hz. Muhammed, Huzeyfe’den rivayet edilen başka bir hadislerinde şöyle buyurmuştur ki; “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a kasem ederim ki, ya ma’rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah’ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da, duanız kabul olmaz.” (2)

Allâh, bu ma’ruf ile münker meselesini çok ayetlerde, ciddi anlamda nazara verir ve bütün insanlara bir emir olarak dile getirir.

Kısaca ma’ruf: İnsanların faydasına olan hayırlı davranış ve işler ile bütün iyiliklerin toplamına denilebilir.

Münker ise: Ma’rufun tam tersi olan davranışlar, yani insanların zararına olan şerler, kötü fiillerin tümüdür. Buna göre her bir insan toplumda, ma’rufun yani güzelliklerin, iyiliklerin yerleşmesi ve yaygınlaşması ile kötülüklerin ve çirkin davranışların da önüne geçilmesi ve men edilmeleri ile yükümlüdür.

Burada “Zilzal” suresinin ayetleriyle baş başa bırakarak bu mevzuya son vermek istiyorum.

“Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,

toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı (Yerin ağırlığını dışarı çıkarması birkaç türlü tefsir edilmiştir:

1- İçindeki hazineleri dışarı çıkarır, fakat onlara bakan olmaz.

2- Kabirlerdeki ölüler dirilir.

3- Yer altındaki madenler, gazlar, yanar durumda olan lavlar dışarı fırlar.)

Ve insan “Ne oluyor buna!” dediği vakit.

İşte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatıp duracaktır.

O gün insanlar amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır.

Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür

Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (3)

Hayat, Dünyadakinden ibaret olaydı, ne kadar da anlamsız olurdu. Zira, iyilikler mükafatsız, kötüler cezasız, yapılan dualar karşılıksız kalırdı.

“Zaman gösterdi ki, Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil. Cennet adam istediği gibi, Cehennem dahi adam ister.” Bediüzzaman.

Dipnotlar:

(1) Ebû Davud, melahim, 17; vd.

(2) Tirmizi, Fiten, 9

(3) Zilzal, 99/1-8

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*